"Korona nezlesi"ne yakalandım. Beş gündür kağıt mendil sanayii için çalışıyorum. Günde beş altı paket mendil. Bütçem daha ne kadar dayanacak bilemiyorum.
Bitmedi. Güneşli havalara kandım ve dört günlüğüne Marmara Adası'na tüydüm. Anlaşılan bol oksijen, temiz hava, denizden esen rüzgarın öpücükleri yaramadı; "Korona nezlesi" yetmezmiş gibi bir de "Korona alerjisi"ne yakalandım. Durmadan hapşırmak ve çeşme gibi akan burnumu silmek dışında kalan sınırlı zamanlarda ancak uyudum.
Bitmedi. İstanbul'dan çıktıktan epey sonra cep telefonumu evde unuttuğumu farkettim. Dönmek için çok geçti. Üstelik cep telefonsuz bir hayat pek çekiciydi. Ada'ya telefonsuz indim ve Ada'da internetimin de kesik olduğunu gördüm. Kışın Ada'ya gazete de gelmiyor.
Böylece dünya ile bağım kesildi.
Ne siyaset, ne tartışma programları, ne gazetelerin haberleri, ne "köşeli" köşe yazıları… Hepsinden uzak beş gün…
İyi oldum. Hatta mutlu bile oldum.
* * *
Gel gör ki dün akşam İstanbul'a döndüm ve gerçek sert, çok sert bir tokat olup suratımda şakladı: Koronavirüs…
Şakanın yeri değil. Gülümseten bir yazıya soyunmak önce okura, sonra kendine ve mesleğe saygısızlık.
Yeryüzünün üstüne küresel bir salgın çöktü. Devlet sınırları umurunda bile olmayan, ırk, din, deri rengi, ideoloji, zengin ve yoksul ayırt etmeyen bir küresel salgın.
Beş gün öncesiyle bugün arasında ürkütücü, karabasanlara ebelik eden bir fark var. Yarın ile bugün arasında daha da ürkütücü bir fark oluşacak. Öbürgün ile yarın arasında daha da…
Düne kadar refah toplumu olmanın keyfini yaşayan burnu büyük Avrupa bugün bu küresel salgının merkezine dönüştü. Her yerde devletler sınır kapılarını, insanlar evlerinin kapılarını kapatıyor ve herkes kendi içine kapanıyor.
Son cümlecik bir daha: … herkes kendi içine kapanıyor.
Telefon sohbetinde arkadaşıma haber verdim:
- Bir haftadır yazı yazmadım, T24'e de gitmedim. Yarın bir uğrayacağım. Uğra istersen…
Hekim arkadaşım sözümü hoyratça kesti:
- Otur oturduğun yerde. Evden dışarı adımını bile atma. Sen 80 yaşına bastın farkında değil misin?
Yukarıdaki son cümlecik bir daha: … herkes kendi içine kapanıyor.
* * *
Peki nereye kadar? Ne kadar zaman sürecek bu? Sonra ne olacak?
Kara haber vermenin kederi gözlerine gölge olup oturmuş genç bir bilim adamı ekranda haber veriyor:
- Yaz geldikçe kuzey yarı kürede Koronavirüs ağırlaşacak, buna karşılık güney yarık üre kışa gireceğinden Koronavirüs oraya sıçrayacak. Kara Afrika'nın derinliklerine ve Güney Amerika'ya… Sonra mevsim değişecek. Kuzey yarı küre kışa girince Koronavirüs yeniden tırmanışa geçecek. Sonra mevsimler yine değişecek…
Orta Çağ'da veba, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda doğru patlayan İspanyol nezlesi (aslında gripti) ve şimdi Koronavirüs'ün yaydığı grip…
Bunlar tarihin akışını değiştiren küresel salgınlar.
Bir virüs tarihin akışını, dünyanın yarınlarını değiştirecek.
Mutluluk ve esenlik getiren bir ütopya'ya mı doğru? Yok denecek kadar zayıf olasılık.
Dünyayı yaşanmaz kılacak, zorun, zorbalığın yoksunluğun ve yoksulluğun kol gezdiği bir distopya'ya doğru mu?
Galiba evet…