15 Ekim 2009

Bir “Var mısınız, Yok musunuz” Daha...

Yeryüzündeki hemen bütün haksızlıkların temelinde kapitalizmin insana ve insanlığa aykırı özünün yattığına inanırım.

Tırmık okurları arasında çok sayıda solcu, sosyalist, Marksist olduğunu biliyorum. Bilgim temelsiz bir tahmin değil, azı alttaki yorum kutusuna, çoğu e-mail adresime yazılanların yoğunluğundan ve çokluğundan belli. (Laf aramızda bazı günler sahiden fazla mesai gerektirecek kadar çok)
Bugün biraz canınızı sıkmak niyetindeyim. İsterseniz, içiniz çekmiyorsa bundan sonrasını okumadan T24’ün öteki yazarlarına atlayın...
*    *    *
Demek Tırmık’ta kalmaya karar verdiniz?
Öyleyse buyrun.
Kapitalizme karşı mısınız?
Ben kökten karşıyım. Yeryüzündeki hemen bütün haksızlıkların temelinde, kapitalizmin insana ve insanlığa aykırı özünün yattığına inanırım. Bu dinsel bir inanç değil, Marksizm’in (becerebildiğim kadarıyla anlamaya çalıştığım) yakıcı kapitalizm eleştirisine dayanan bir inanç...
Çoğunuzun da böyle düşündüğünü sanıyorum, umuyorum.
Bu konuda  toplantılarda konuşan, çeşitli kanallarda yazılar yazarak düşüncelerini açıklayan arkadaşların pek sevdiği bir terim var: Kapitalizmi aşmak!
Peki nasıl?
Yani kapitalizmin özünü oluşturan “üretim araçlarının özel mülkiyetinin ortadan kaldırılması” hedefi için somut, başkalarını ikna edecek, uygulanabilir, içi kof sözcük oyunlarının ardına gizlenmemiş öneriniz ne?
İnşaallah 75 yıl süren  bir sınav sonunda sınıfta çakmış sovyet modeli kolhoz ve sovhozlar değildir. Keza Enver Hoca modeli üretim araçlarının parti mülkiyeti ya da  Tito modeli üretim araçlarında mavi yakalı işçilerin özyönetimi değildir. Herhalde 340 dolar milyarderi ve 5,5 milyon dolar milyoneri yaratan ÇKP (Çin Komünist Partisi) modeli de değildir?
Peki nedir?
Öyle ya yarın Türkiye’de “solun merkezi”ni inşa etmek üzere kollar sıvandığında parti programında “anti kapitalist vurgunun mutlaka yer alması”nda, “kapitalizmi aşmak” hedefinin iyice vurgulanmasında ısrar ettiğinizde sizlere bu sorular sorulacak.
O zaman cevabınızı da yanınızda getirmeniz gerekecek...
Bu cevap sizde var mı?
Ve cevabınız önce sizi ikna ediyor, “Ben bu partide olurum arkadaş” dedirtiyor mu?
*    *    *
Yeterince canınızı sıkabildim mi?
Eğer yeterli değilse işte bir soru demeti daha:
“Artık binde bilmem kaçlarla, yüzde bir buçuklarla oy alıp oyalanan bir parti değil kitlesel, iktidara aday olacak, en azından barajı aşıp parlamentoda belirleyici bir ağırlık kazanacak bir parti olmalı” deniyor.
Bu hedefi benimsiyor musunuz?
Peki o zaman kendini “Marksist, sosyalist” olarak tanımlamayan ama solcu olduğunu ileri süren ve bunda kesinlikle samimi olan sosyal demokratlarla omuzdaşlaşmak gerekecek.
Bu kesimler piyasa ekonomisininden  vazgeçilemeyeceğini söyleyecek; kontrollü, katılımcı bir piyasa ekonomisini savunacaklar. Samimi Kemalistlerle ittifaklar kurulabileceğini vurgulayacaklar. Avrupa Birliği'ni “Şirketler Avrupası” olarak tanımlamanın aşırılık olacağını, bugünkü yapısıyla da Avrupa Birliği'nin demokratik bir kurum olarak benimsenmesi gerektiğini ileri sürecekler...
Ne yapacaksınız?
En kısa zamanda boşanmak üzere mi nikâh masasına oturacaksınız, yoksa “demokratik ve sosyal adaletçi bir cumhuriyet” hedefinde bir süre (ama epeyce bir süre) birlikte yürümeyi kabullenecek misiniz?
*    *    *
Hâlâ canınız sıkılmadı mı?
Öyleyse yazının başına dönün ve bir daha okuyun. Sonra da başlıktaki soruyu yanıtlayın:
Var mısınız, yok musunuz?

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"