22 Şubat 2010

Bir Uzlaşma Noktası (mı?)

Erzincan’da yapımına başlanan, Erzurum’da geliştirilen bomba Ankara’da patladı.

Erzincan’da yapımına başlanan, Erzurum’da geliştirilen bomba Ankara’da patladı. Cumhuriyet tarihinde, haydi bu çok iddialı olduysa, benim kişisel olarak tanıklık edebileceğim son 50 yılda görülmemiş sertlikte bir hukuksal-siyasal deprem yaşanmakta.
“Ne sağcıyım, ne solcu, futbolcuyum futbolcu” tekerlemesini yaşam ilkesi bellemiş yurttaşlar bile TV ekranları başına mıhlandı; gazete tirajları arttı. Benim gibi kıdemli ve kararlı  bir “TV seyretme özürlüsü” bile son üç dört günü akşamları TV karşısına çöküp kanaldan kanala zıpladı, zapladı...
Cuma akşamı genç ve başarılı bir meslektaşım, TV’deki programında almış karşısına bir hukuk ulemasını ve ona adeta yalvararak “N’olur, olup biteni annemin anlayacağı gibi anlatın” diyordu.
Program bitti ve sanırım genç meslektaşımın annesi olup biteni yine anlayamadı.
Tanıdık, tanımadık ne kadar hukukçu, hukuk bilgini, uleması varsa ekrandan ekrana koştular ve kendi yorumlarını “tartışılmaz doğru” olarak yüzümüze üflediler.
Çok az soru cevaplandı, pek çok soru cevapsız kaldı.
*    *    *
Erzincan Başsavcısı sorumlu olduğu bölgede şeriatçı örgütlenmeye, küçük yaşta çocukların beynini yıkayan yasadışı kuran kurslarına karşı savaş açmış bir laiklik savunucusu mu, yoksa “İrtica tehlikesine karşı eylem planını” uygulamaya sokarak AKP’yi kapatma operasyonuna malzeme hazırlamaya çalışan  bir Ergenekon üyesi mi?
Erzurum’daki özel yetkili savcı(lar) gölde bulunan silahlardan, tanık ifadelerinden yola çıkarak bölgedeki Ergenekoncuları günışığına çıkarmaya çalışan, ucu MİT’e, jandarmaya ve 3. Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’e kadar uzanan bir büyük operasyon için düğmeye basmış gözükara hukukçular mı, Erzincan’daki cemaat-tarikat örgütlenmesini hasıraltı etme misyonu üstlenmiş cemaat-tarikat bağlantılı görevliler mi?
Ben “Anneler”in kafasını en çok karıştıran, cevap bulamadıkları iki soru seçtim. Sizler HSYK’nın Erzurum’daki savcıların “özel yetkileri”ni kaldırmasından girip, Yargıtay ve Danıştay başkanlarının HSYK’ya destek açıklamalarına, Yargıtay Başsavcısının AKP’yi kapatma davası açma hazırlıklarından, Erzurum Savcısı Şanal’ın dosyayı İstanbul’a yollamasına kadar bir dizi sorun üstüne pek çok soru üretebilirsiniz ve “Anneler”in kafalarını daha da karıştırırsınız...
Bir de böylesine bir bilgi sağanağında sırısıklam olsalar bile “anneler”den farklı olarak kendi doğrularını çoktan bulmuşlar var. Onların çoğu kendi kişisel yargılarını çoktan ürettiler ve yargılarının doğruluğundan o kadar eminler ki, kendilerinden farklı, hatta biraz farklı düşünenlere dönüp “Benim gibi düşünmüyorsun, öyleyse geber” diye naralanmaktalar...
Bu tozdumanda düğümlenmiş ve hukuksal bir tartışmanın sınırlarını çoktan aşmış ve apaçık siyasal arenaya taşınmış bir çatışmayı çözmek mümkün mü?
Taraflardan biri dize gelmedikçe çözüm yok gibi görünüyor. Ama tarafların da dize gelmeye niyetleri yok. Tersine tırmandırdıkça tırmandırmayı yeğlemekteler.
Ülke bu gerilimi taşıyabilir mi?
Bilmiyorum.
Taşıyamazsa ne olur?
Herhalde bu soruya “İç savaş çıkar” demezsiniz.
Peki ne olur?
Olacağı, ülkenin acil çözüm bekleyen bir dizi sorunu sürüncemede kalır. Hukuk felç olur. Adalet aygıtı zaten güçbela taşıyabildiği saygınlığını geri dönüşsüz yitirir. Siyaset düğüm değil kördüğüm olur.
*    *    *
Peki bir çözüm değilse bile, çözüme gidebilecek bir adım atılamaz mı?
Bir uzlaşma noktası yok mu?
Bence var. Cılız bir uzlaşma. Sihirli bir reçete değil. Ama bir adım olabilir.
Onca haber yığınağı, onca ekran tartışmasında gözünüzden kaçmadığını sanıyorum.
Bütün taraflar (Bir daha: Bütün taraflar) Türkiye’de hukuk sisteminde derin yaralar açan iki kurumun hukuka aykırı olduğunda görüş birliği içinde:
Biri: 12 Eylül faşizminin mirası Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK). Gerek üye yapısı, gerek üyelerin seçilme yöntemi, gerek savcılarla yargıçları (yani iki taraf’ı) aynı çatı altında buluşturma garabeti, gerek hukuksal değil siyasal bir aygıt işlevi görmeye başlaması ile bu berbat “Darbe mirası”ndan kurtulabiliriz. Dinlediğim bütün hukukçular, hatta görüş açıklayan siyaset erbabı bu konuda mutabık.
Öyleyse atın bir adım.
İkincisi: Özel yetkili savcı ve mahkemeler sorunu. Devlet Güvenlik Mahkemeleri denen ve “tabii hakim” ilkesi gibi en temel bir hukuk kuralını apaçık çiğneyen mahkemeler kaldırıldı ama adeta sadece adları değiştirildi ve sadece içindeki asker yargıçın çıkarılması ile yetinildi. Gerisi hemen hemen aynı duruyor. Özel yetkili savcılar, özel görevli yargıçlar...
Peki özel yetkili olmayan savcılara, bildiğimiz ağır ceza mahkemelerine bu güvensizlik niye?
Şu özel yetkili savcı ve yargıçlara olanak tanıyan özel mahkemelerin hukuka aykırılığında da oldukça geniş bir mutabakat var.
Öyleyse atın bir adım...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"