15 Nisan 2013

Bir Tiyatro Reklamı Yapıyorum: Mi Minör

\'Siyaset bugün bensiz idare etsin\' deyip tiyatroya gittim. Ve siyasetin göbeğine düştüm.

Nasıl olsa  Hasan Cemal bu genç yaşında yollara düştü. Mesleğin temeline döndü, haberci oldu; Kürt illerinden ve ellerinden haber derleyip T24 okuruna sunuyor…

Nasıl olsa Doğan Akın gün boyu T24’ün daracık salonunda dört nala koşup haber buluyor, haber üretiyor, bağımsız e-gazete nedir, ne olmalıdır sorusuna  cevap veriyor; akşamına Sky TV’de Murat Sabuncu ile elele verip  günün, dünün ve yarının önemli olaylarını herkesin anlayabileceği bir dille didikliyor…

Nasıl olsa Hakan Aksay elimizden tutup dilin lezzet duraklarında dolaştırıyor; çok ciddi ama hiç somurtuk olmayan bir “köşe yazısı” nasıl yazılırı ete kemiğe büründürüyor…

Nasıl olsa gencecik Hazal Özvarış söyleşi (=interview) yapmanın karşısındakinin ağzına teyp mikrofonu dayamaktan ibaret olmadığını bencileyin morukluk sınırındaki gazetecilere bile öğretiyor…

Nasıl olsa T24’ün çalışkan karıncası Hülya Karabağlı “Haberci dediğin habere doymaz; günde üç haber ürettiğinde ‘Bugün amma tembellik yaptım’ diye yerinir”  deyip TBMM koridorunda, kulisinde, kapısında, bacasında haber üretiyor…

Nasıl olsa Ceyda Karan T24’e  katılıp, resmi gazete üsluplu dış habercilik yerine dünyanın bir haftalık tablosunu, (donuk fotoğrafını değil, renk alacasına dönmüş kıpır kıpır tablosunu) bizlere gösteriyor…

Nil Aldemir bile gayrete gelmiş, cevval kaplumbağa olup yine  o cıvımadan mizah yapmanın keyfini bize tattıran yazılar yollamaya başlamış… (Başlamış mı dersiniz?)

Nasıl olsa Murat Sabuncu, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Erol Anar, Mustafa…. Yok vazgeçtim. Hepsini sayarsam yapacağım tiyatro reklamına yer kalmayacak…

*    *    *

Sözün kısası nasıl olsa T24 ameleleri karınca gibi çalışkan, katır gibi inatçı mesleğin ak adına gölge düşürmeden ve dahi bağımsız gazeteciliğin keyfini doya doya çıkararak iş yapıyorlar…

Ben de…

Ben de kendime mola verdim.

Ciddi olması gereken siyasal yazılar döktürmektense, “Siyaset bugün bensiz idare etsin” deyip  tiyatroya gittim.

Ve siyasetin göbeğine düştüm.

İyi ki düştüm.

Ele avuca sığmaz sanatın ve hınzır bir zeka ve mesleğini çok ciddiye alan sanatçıların buluştuğu bir oyun seyrettim. Bilinçle ve bilerek tiyatroya taşınmış o handiyse kusursuz kaosun (=kargaşanın) içinde ve sonunda oyunun adını bile doğru dürüst öğrenemedim. Galiba Mi Minör.

Ama oyunun adını merak da etmedim.  Oyun  boyunca  beni (seyirciyi) kavrayan o  harikulade sanatsal lezzeti  “Oyunun adı ne, kim yazmış, kim sahneye koymuş, oyuncular kimlermiş” gibi sorularla gölgelemek istemedim. Önceden tanımasam Mehmet Ali Alabora’yı bile atlayabilirdim.

Mi Minör, Pinima adlı sanal bir ülkede geçen bir siyasal taşlama.

Ama alışılmış tiyatro kalıplarını göze alınması güç bir cesaretle ve ısırgan bir zekayla kırıp atmış bir taşlama.

Seyircilerin koltuklarında oturup, karşılarındaki dikdörtgen çerçeveden ibaret sahnede  oynayanları seyrettiği, sonunda beğenirse alkışladığı, beğenmezsa az alkışladığı, hiç beğenmezse yuhaladığı, sonra da seyircinin çıkış kapısına, oyuncuların da soyunma odalarına dağıldığı o geleneksel tiyatrodan söz etmiyorum.

Seyirciyi oyunun içine katmış,  kim seyirci, kim oyuncu sorusunu cevapsız bırakmış; “Bunlar yazılı bir metni ezberlemişler de sahneye mi taşıyorlar, yoksa her biri aklına geleni mi söylüyor” dedirtecek kadar doğal oynanan; oyun boyunca enerji fışkıran, günümüzün  dijital oyuncak ve olanaklarını  bir tiyatro oyununun içinde kaynaştırmış bir sahne gösterisi bu.

*    *    *

Hayır…

Bir tiyatro eleştirisi okumuyorsunuz. Seyrettiğim oyunu sizler için özetleyecek filan da değilim.

Bal gibi, açıkça ve alenen reklam yapıyorum: Eğer bir yerlerde Mi Minör diye bir tiyatro gösterisi olduğunu duyarsanız, okursanız, işinizi bırakın, randevularınızı iptal edin, iki eliniz kanda olsa soluğu o tiyatroda alın.

Sakın ola ki benim gibi enayilik edip sabit koltuklardan birine kurulmayın. Oyunun oynandığı alanda ayakta duranların arasına katılın.  İçinizden gelirse, ki gelir, siz de oyuncu olun, Pinima başkanını yuhalayın, Pinima polisleriyle itişip kakışın, şarkılara katılın, halay çekenlerin arasına karışın…

Ve bir tiyatro zaferine tanık ve ortak olmanın keyfini, sevincini yaşayın.

Kıdemli bir tiyatro seyircisi iseniz oyundan çıkınca “Şu devrimli dünyada bir devrin daha  mı sonuna geldik” diye mırıldanacaksınız. Bana güvenin.

Ya bir yerlerde bu oyuna rastlamaz, Mi Minör’ü seyredemezseniz ?

Derdinize yanın, üzülün, hayıflanın…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"