23 Aralık 2013

Bir tercih zorunda filan değiliz

- Çaremiz Cemaat ile AKP çatışmasına kaldıysa vay zavallı halimize !..

Sanki bir tercih zorunluluğuyla karşı karşıyaymışız gibi bir tartışma besleniyor. Merkezinde Cemaat ile AKP’nin yer aldığı dallı budaklı bir çatışmada taraflardan birinin yanında saf tutmamız gereği gitgide daha yaygın ve daha vurgulu öne sürülüyor.

Cemaat’ın yanında saf tutmamızı önerenler var.

11 yıllık AKP iktidarında Türkiye’nin hızla bir felakete sürüklendiği, ülkenin sadece dinsel değerlerin egemen olacağı bir yaşam tarzına değil, aynı zamanda eğitimde, kültürde, dış politikada yine aynı değerlerin yön verdiği bir yörüngeye hızla itildiğini savunuyorlar. Hiç de yanlış değil.

Ancak bu tespitin devamında Cemaat’ın yolsuzlukları, devlet kaynaklarının amansızca ve gözü doymazcasına talan edilmesini ortaya döken operasyonunun seçmenin AKP’den uzaklaşması, AKP’nin oy kaynaklarının kuruması, kurumasa bile iktidarının sonunu getirecek ölçüde azalması için bir fırsat olduğunu kabul etmemizi öneriyorlar.

Düne kadar Cemaat ile AKP tepelerini ayırmayan, hemen bütün melanetleri AKP ile Cemaat’ın birlikte işlediklerini ha bire vurgulayanların gazetelerinde, sitelerinde kısa bir tur atıldığında, şimdi nasıl bir pişkinlikle Cemaat’a laf dokundurmadan, adını bile fazla anmadan saldırı oklarının yönünü AKP tepeleriyle sınırlamakta oldukları kabak gibi açığa çıkıyor.

Bir kadın okurumun yolladığı tek cümlelik bir e-mektup durumu benim beceremeyeceğim kadar iyi özetliyor:

- Çaremiz Cemaat ile AKP çatışmasına kaldıysa vay zavallı halimize!..

Ağzımı bozup “El şeyiyle gerdeğe girme” gibi pek edepli olmayan bir deyiş kullanmayacağım. Ancak AKP’den kurtulmanın ilacı olarak Cemaat’ı görmenin nasıl bir siyasal utanca, ne menem bir siyasal düşkünlüğe işaret ettiğini de söylemekten geri durmayacağım.

*    *    *

AKP’nin yanında saf tutmamızı, hele hele Tayyip Erdoğan’ı mutlaka koruyup kollamamızı önerenler var.

Bu kesime göre ortaya atılan yolsuzluklar AKP’yi devre dışı (“iktidar dışı” diye de okuyabilirsiniz) bırakmaya yönelik çok bileşenli komplonun sosundan, çerezinden ibaret.

“Aslında saldırı AKP’ye değil, siyasete” diyorlar. AKP’ye meşru iktidar, Cemaat’a da “paralel devlet” denen ve siyasete kirli yöntemlerle müdahale eden gayrimeşru bir güç gözüyle bakıyorlar.

İyi de daha düne kadar cemaat ve AKP aynı siyasal iktidarın uyumlu ortakları idi. Tamam, biliyoruz, aralarında kimi önemli konularda ciddi tutum farkları vardı. Ama bu kardeş kardeş (isterseniz “Mütedeyyin mütedeyyin” deyin) iktidarı paylaşmalarına engel değildi.

Örneğin askeri vesayetin tasfiyesi gibi -bence de hayırlı- bir uğraşta “Kim daha yararlı oldu, kim daha etkili oldu” gibi soruların cevabı taraflardan birine yontularak verilemez.

Siyaseti ince ve gizli pazarlıklar olarak kavrayıp, Cemaat yargıya ve polise hakim ve Kürt sorununun barışçıl çözümüne kategorik (=kesin) olarak karşı. Bu operasyondan sonra zayıflamış bir AKP ve güçlenmiş bir cemaat Kürt sorununun çözümünü tıkayacak, hatta olanaksız hale getirecektir iddiası da inandırıcı gerekçelerden yoksun.

Tayyip Erdoğan’ın BDP-PKK çizgisine yönelik nobran, kırıcı dilini bir yana bırakalım. Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılacak tek cümlelik bir değişiklikle ne KCK tutuklularında ifadesini bulan devletçe rehin alınmış Kürt siyasetçiler ayıbı kalır, ne seçilmiş Kürt milletvekillerini Meclis kürsüsünde değil demir parmaklıklar ardında tutacak yasal dayanak. Öyle bir yasal düzenleme, ki buna AKP’nin Meclis çoğunluğu yeter, yargının Cemaat’ça güdülen ya da güdümlenen unsurları ne yaparlarsa yapsınlar bugün Kürt sorununun çözümünü önleyen en yakıcı engelleri hemen ortadan kaldırır.

Bunu yapmayan, yapma niyetini filan da göstermeyen AKP için “Kürt sorununu çözecek ama Cemaat polis ve yargıdaki etkinliğini kullanarak engelliyor” mazereti ya da iddiasının ayakları pek yere basmıyor…

*    *    *

Siyaseti kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmek isteyen Cemaat ile yolsuzlukların üstüne gitmek bir yana oğlu yargılanan bakana polisleri dağıtma yetkisi tanıyan AKP arasında bir tercih yapmak zorunda filan değiliz.

İç boş bir “Saldırı siyasetedir. O yüzden AKP’den yana olmalıyız” tezi temelsizdir; AKP’yi alt etmek için Cemaat ipine sarılma tercihi ise utanç vericidir.

Sarılacaksak demokrasiye,  iktidarı şeffaf, denetlenebilir kılan; ona hesap verme yükümlüğü getiren sahici bir demokrasiye sarılalım.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"