İddianame yazılamadan, dava açılamadan, mahkeme önüne çıkarılamadan 407 gündür Silivri'de volta atan Osman Kavala arkadaşıma savcının son hamlesi boşa çıktı. Kavala ile ilişkilendirilerek bir toplu dava açmak için saygın akademisyenler ve Anadolu Kültür Derneği çalışanları ile yöneticilerini gözaltına aldılar. Ama AKP yargısı bile onları tutuklayabilecek kanıt bulunmadığından serbest bırakmak zorunda kaldı.
Gelişmelerde Osman Kavala'nın da tahliye edilmesi olasılığı gören bazı çakallar hemen kolları sıvadılar. Yalanları art arda sıralamaya başladılar.
Kimin, nereden bulup yazar yaptığını anlayamadığım biri Osman Kavala'nın "akil adamlar"dan biri olduğunu kesin bir dille yazdı. Ben daha kesin bir dille yazayım: Osman Kavala hiç "akil adam" olmadı ve akil adamlığı doğru bulmadığını da bir kaç kez açıkladı.
Aynı zat yine kesin bir dille yazdı:
"... Osman Kavala ve geçen gün gözaltına alınan akademisyenlerden bazıları, 'sahte ve düzmece belgeleri sebebiyle tarihe geçen, Amerika’nın piyonu FETÖ’nün tertiplediği Ergenekon davası' için; 'çok önemli suç iddiaları ve belgeleri içermektedir' diyerek derinleştirilmesi talebinde bulunmuşlardı…"
Ben daha kesin bir dille yazayım: Osman Kavala Ergenekon davalarını hukuka ve insan haklarına aykırı buldu ve bunu Hill Otel salonunda ve "Cezayir binası"ndaki iki toplantıda kalabalık bir kitle önünde açık açık ifade etti.
Yani Türk milliyetçiliği ile "sayın muhbir vatandaş" olmayı aynı potada buluşturanların sefil yalanlarını ciddiye almayalım ve geçelim.
* * *
Geçelim ama kolayca geçemeyeceğimiz bir başka palavra daha var:
Osman Kavala Gezi direnişinin örgütleyicisi olduğunu ve o direniş için gerekli finansmanı sağladığı...
Bunu nasılsa köşe kapmış bir yalancı değil koskoca Türkiye Cumhuriyeti Savcılığı yazıyor.
Osman Kavala'yı tutuklanması istemiyle 1 Kasım 2017'de mahkemeye gönderen savcılığın sevk yazısında aynen şöyle deniyor:
"...Hükümeti ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye yönelik bir ayaklanma olan ve tüm terör örgütlerinin (FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP/C, MLKP) aktif olarak katıldığı ve destek verdikleri kamuoyunda ‘Gezi olayları’ olarak bilinen eylemlerin yöneticisi ve organizatörü olduğu...”
* * *
Şimdi elinizi vicdanınıza bile değil aklınıza, mantığınıza koyun ve düşünün:
Bir: Gezi direnişi bir kişi ya da grup ya da örgüt ya da parti tarafından örgütlenebilir miydi? Böyle bir örgütlene gücü var olabilir miydi? Gezi direnişi için böyle bir örgütleme etkinliğine ihtiyaç var mıydı?
Dahası Taksim Gezisi'nde toplanan binlerce ve binlerce kadın ve erkek kendilerine biri yöneticilik yapmaya kalkışsa kahkaha krizine tutulmazlar mıydı?
İki: Gezi direnişi için bir finansmana ihtiyaç var mıydı? Gezi direnişine bildik sol örgütler, demokrasi ve özgürlük savunucusu sivil toplum örgütleri, onların aktivistleri, grupları katıldı. Ama onların belki bir kaç misli de hayatında ilk kez bir protesto eylemi için "Taksim Gezisi"ne koşan, çoğu genç, bir kesimi çok çok genç kadın ve erkekler söz konusuydu.
Bunlar için niye para gereksin? Niye "finansman" gibi bir okkalı terimle ifade edilen mali kaynağa ihtiyaç duyulsun?
Polisin biber gazına karşı koruyucu sıvı satın almak için mi? Güldürmeyin. Öğrenci cep harçlığıyla alınabilir o sıvı...
Taksim meydanına gidip gelmek için otobüs ya da metro bileti için mi ? Güldürmeyin dedik değil mi?
Alanda direnenlerin karnını doyurmak için mi? Güldürmeyin dedik be!.. Gezi direnişi aynı zamanda bir "simitçiler bayramı" idi, unuttunuz mu?
* * *
Bu soruların cevaplarını Gezi alanını, Gezi direnişinin gecesini ve gündüzünü yaşamayan, Çağlayan Adliye binasının odalarında koltuklarına yayılıp oturmuş savcılar veremezdi. O yüzden polisin kendilerine sundukları "bilgilere" dayandılar ve gülünç oldular...
Gel gör ki artık bir iddianame yazmak zorunda olduklarını hissediyorlar. Türkiye ve Avrupa'nın demokrat kamuoyundan yükselen sesler onların da kulaklarına ulaşıyor. Kulaklarını tıkadılarsa Reis ve tayfasından gelen "Hadi ama artık" uyarılarına tepkisiz kalamayacaklarını görüyorlar.
Gel gör ki ciddiye alınacak, yazanı daha da gülünç kılmayacak bir iddianame kolay değil. Ta Roma hukukundan, Osmanlı'da Mecelle'den gelen temel bir hukuk kuralı var: "Müddei iddiasını isbat ile mükelleftir." Yani iddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.
Osman Kavala için savcılığın neden "iddianame kabızlığı" çektiği kolayca anlaşılıyor değil mi?