Anayasa değişikliği tartışmaları bitti ama tartışması bitmedi. Meclis’teki tartışmalar ve oylamalar sırasında BDP’nin tutumu üstüne yazılan iki Tırmık’a okurlardan cevaplar geldi; keza doğrudan Tırmık’a cevap olarak yazılmasalar bile kimi Kürt dostlarımız ve kimi sosyalist tanıdıklarımız “Ne karışıyorsunuz Kürtlerin işine? Onlara akıl vermek size mi düştü? Kendinizde akıl verme hakkını nereden buluyorsunuz” diye özetlenebilecek yazılar yazdılar.
Kimileri o kadar keskin üslupla yazılmıştı ki çok taze yazılar olmasına rağmen kuşkuya düştüm ve bu konuda yazılan iki Tırmık’ı birer kere daha okudum.
Ondan sonra da şimdi okumakta olduğunuz Tırmık’ı yazmak farz oldu.
Buyrun.
* * *
Başkalarını bilemem ama ben ve yakın çevrem “Kürtlere akıl öğretme” yanlışına ve saygısızlığına düşmeme konusunda titiz ve duyarlı oldu. Solun kimi kesimlerinde Kürtlere yönelen o can sıkıcı “doğrunun ne olduğunu her zaman bilen ağır abi” tavrından elimizden geldiğince uzak durmaya çalıştık ve sanırım bu konuda başarılı da olduk.
Tersi iddialara, hatta bazen kendimizin de tanık olduğu “gerçeklere” rağmen (Evet: Rağmen) DEP’in de, HADEP’in de, DEHAP’ın da, DTP’nin de ve şimdi BDP’nin de bağımsız birer siyasal parti olduklarını kabul ettik; onların açıklamalarının parti organlarında alınmış kararlara dayandığını varsaydık.
Örneğin Baskın Oran’ın bağımsız aday olduğu seçim kampanyasında, DTP Merkez Karar ve Yürütme Kurulu’nun sabaha kadar süren bir oturumun ardından Baskın Oran’ı destekleme kararını resmen alması ve resmen açıklamasına rağmen, bu açıklamanın yapıldığı gün DTP İstanbul İl Başkanı’nın aynı seçim bölgesinden bağımsız aday olduğunu açıklamasını, DTP’nin yetkili karar organının bir kusuru olarak değil, il başkanının parti çizgisine uymaması olarak değerlendirmeyi yeğledik.
Şimdi gelelim bugünlere...
Anayasa değişikliği tartışmaları ve oylamaları sırasında da BDP’liler oylamalara katılmayacaklarını resmen açıkladılar.
Beğen beğenme, bu bir karardır ve bağımsız bir partinin yetkili organınca alınmış bir karardır.
Akıl vermeye kalkışmak, bağımsız bir partinin içişlerine karışmak yanlış; ama bu eleştirme hakkından da vazgeçilmesi anlamına gelmese gerek.
BDP’nin ilkeli davranmasını beklemek, alınan kararların arkasında durmasını beklemek ona düşmanca yaklaşmayanların da hakkıdır.
Peki Anayasa değişiklikleri oylamalarının ilk turunda beş BDP’li milletvekilinin Meclise gelip, oylamaya katılmalarını nasıl açıklayacağız? Hani parti kararı, hani katılmama kararına ebelik eden ilke?
Devam edelim, beş milletvekili ile destek verilen o maddenin ikinci tur oylamasında o beş milletvekili salonda değillerdi, oy kullanmadılar. Peki bunun açıklaması ne?
Bu ilkesizliğin ve bu yalpalamaların bir açıklaması olmalı. Ve bu açıklama ancak BDP yönetiminden gelebilir.
Bir açıklama yerine “İşimize karışmayın” yollu karşı ataklar ne etkili oluyor, ne de inandırıcı...
Açıklama gelmeyince dileyen dilediği yorumu yapıyor. Nitekim “BDP, iktidar partisi ile kapalı kapılar ardında pazarlığa oturdu. Pazarlık iyi yönde giderken beş milletvekili yollayıp destek oyu verdiler. Ama sonra pazarlık çıkmaza girdi; BDP de desteğini çekti” diyenler var.
Böyle berbat, böyle buram buram ilkesizlik kokan pazarlıklara ben ihtimal vermek istemiyorum.
Yoksa vermeli miyim?