24 Eylül 2020

Bir devlet nikâhının ardından…

Başsavcı'nın nikâhında tastamam 10 şahit hazır bulundu. Davetli değil şahit, şahit: Abdülhamit Gül (Adalet Bakanı), Süleyman Soylu (İçişleri Bakanı), Ziya Selçuk (Milli Eğitim Bakanı), Yaşar Güler (Genelkurmay Başkanı), Mehmet Akarca (Yargıtay Başkanı), Zeki Yiğit (Danıştay Başkanı), Muharrem Akkaya (Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Halil Koç (Hakimler ve Savcılar Kurulu 1. Daire Başkanı) Rifat Hisarcıklıoğlu (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı), Metin Feyzioğlu (Türkiye Barolar Birliği Başkanı)

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman geçen haftanın "medya yıldızları"ndan biri oldu.

Savcılar, hele başsavcılar, hele hele başkentin başsavcısı pek medyada görünmez. Olsa olsa bir mahkeme haberinde "Savcı, iddianamesinde sanıklar hakkında…" diye başlayan cümlelerde adlarının geçtiği olur. Alışageldiğimiz budur.

Ama Yüksel Kocaman medyada hiç de alıştığımız gibi görünmedi. Nişanlısı ile birlikte Bodrum’da geceliği kimi gazete ve haber kanallarına göre 9 bin, kimilerine göre 30 bin liralık bir otelde kaldığı, ayrıca bir helikopterle Bodrum ve çevresinde tur attığı yazıldı, çizildi.

Otel bilgi vermeyi reddettiği için bu haberler ne kadarı doğrudur bilemiyorum. Bu haberlere inandığımı da söyleyemem.

Geceliği 9 bin lira olsa ve başsavcı ile nişanlısı otelde üç gece geçirmiş olsalar 27 bin TL tutar. Ben maaşımı T24’den US Dolar olarak aldığım için TL üstünden kavramakta zorlanıyorum. O yüzden 27 bin TL’yi US Dolar’a çevirdim. (Biliyorum yutmadınız. Olsun. Hiç olmazsa gargara ediverin). Bu hesapça Başsavcının bu günkü kur üstünden "3.510 US Dolar" ödemiş olması gerekiyor. Hele otel geceliği 30 bin lira ise Bodrum tatili, başsavcıya 11.690 US Dolara patlamış demektir.

Bir saatlık helikopter turu için de en az 9 bin lira yani 1.000 dolar ödendiyse, Başsavcı ve yeni eşi o günden beri evde "karpuz, peynir ekmek"le idare ediyorlar demektir.

Bütün bu bilgileri geçtiğimiz hafta yayımlanan gazetelerden, TV kanallarından öğrendim. Ne kadarı doğrudur, ne kadarı magazin gazeteciliğinin sabıka kaydına yeni bir not olarak geçmiştir bilemiyorum.

İlgilenmiyorum da…

Öyle ya, Başsavcı da olsa birinin özel hayatı bizleri niye ilgilendirsin? Belki Başsavcının ya da gelinin ailesi zengindir; belki bu özel günler için yememiş, içmemiş, gezmemiş, tozmamış kuruş kuruş para biriktirmişlerdir; belki…

Ayyy!.. Ne bileyim ben ve niye bileyim ben?

Dedim ya, ilgilenmiyorum.

* * *

Ancak Başsavcının ve nişanlısının Bodrum seferinin hemen ardından kıyılan nikâhları beni ilgilendiriyor.

Elbette her ikisine de "Bir yastıkta kocasınlar" dileğimizi duraksamadan iletiriz. Orada bir sorun yok çünkü.

Ama nikah töreniyle ilgili ciddi sorular var.

Kuşkusuz kimse bizim aile gibi gazeteden bir buçuk saatlığına izin alıp, nikâh dairesine belediye otobüsüyle gidip, şahitlerden biri yetişmediği için nikâh dairesinin kapıcısının eline üç beş lira para sıkıştırarak "şahit eksikliği"ni tamamlayıp, nikâh kıyıldıktan sonra koşar adım gazeteye dönüp haberlerle, matbaayla boğuşmak zorunda değil.

Ama Başsavcı'nın nikâhı kadar da iddialı olmasa gerek.

Başsavcı'nın nikâhında tastamam 10 şahit hazır bulundu. Davetli değil şahit, şahit:

Abdülhamit Gül (Adalet Bakanı), Süleyman Soylu (İçişleri Bakanı), Ziya Selçuk (Milli Eğitim Bakanı), Yaşar Güler (Genelkurmay Başkanı), Mehmet Akarca (Yargıtay Başkanı), Zeki Yiğit (Danıştay Başkanı), Muharrem Akkaya (Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, Halil Koç (Hakimler ve Savcılar Kurulu 1. Daire Başkanı) Rifat Hisarcıklıoğlu (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı), Metin Feyzioğlu (Türkiye Barolar Birliği Başkanı).

Vay be !.. Bu sıradan bir nikâh değil, bu basbayağı bir devlet nikâhı.

Şahitlerin sayısından geçtim, görevlerine, siyasal ve bürokratik konumlarına baksanıza…

* * *

Bugün aslında deminden beri okuyageldiğiniz Tırmık’ı yazmayacaktım.

Edirne cezaevinde 7 Eylül 2018’de 4 yıl 8 ay hapse mahkûm edilen; infaz yasasına göre çoktan tahliye edilmesi gereken; ancak bunun önüne geçmek için, Kobane olayları ile ilgili olarak hakkında 20 Eylül 2019’da yeni bir tutuklama kararı çıkarılan Selahattin Demirtaş için tastamam bir yıl dört gündür bir iddianame yazılmamasının hesabını soracaktım.

Ankara Cumhuriyet Başsavcısı'na hukuk fakültesinin ilk yılında öğrendiği adalet kavramını ve "geciken adalet, adalet değildir" diyen evrensel hukuk ilkesini hatırlatacaktım.

Bilgisayar başına böyle bir Tırmık için oturdum ve fakat T24’deki haberi okudum:

Demirtaş’ın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman’ın nikah töreni ardından yazdığı ve sosyal medyada yayılan bazı cümleleri yüzünden hemen (evet hemen. Öyle bir yıl dört aydır filan değil) bir iddianame düzenlendiğini ve 3 yıl hapsinin istendiğini öğrendim…

Başladığım Tırmık’ı çöpe attım ve okuduğunuz bu Tırmık’ı yazdım.

Başsavcıya yine soracağım. Ama başka bir soru:

Sayın Başsavcı, adalet aygıtında görevli olanların, ister savcı olsun, ister yargıç başkalarıyla yakınlık kurmamaları öğütlenir. Mesela şu anda bulunduğum küçücük Marmara Adası'nda çınar altındaki kahvelerde, halkın yürüdüğü caddede, plajda hiçbir savcıya ve yargıça rastlamadım. Belki bana denk gelmemişlerdir hesabıyla tanıdığım esnafa sordum, hemen hepsinden "Tamam Ada’da savcı da var, hakim de. Ama hemen hiç görmüyoruz. O yüzden adlarını bilmiyoruz. Hatta sokakta görsek tanıyamayabiliriz" gibi cevaplar aldım.

Peki sizin nikah şahidi olarak seçtiğiniz, birlikte poz verdiğiniz üst düzey politikacı ya da bürokrat ya da yüksek yargı üyeleri yarın bir gün bir ceza soruşturmasına uğrayacak bir marifet gösterirlerse, ki bazıları çoktan bunu başardı ve haklarında herhangi bir soruşturma açılmazsa sizinle ilgili kuşkular belirmeyecek midir?

Başka sorum yok.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"