“Birine bir balık ver, doysun bir defa. Balık tutmayı öğret ona, doysun ömür boyunca...”
Bu Çin atasözü durup dururken düşmedi elbet aklıma...
Günlerdir gözümüzün önünde sürüp giden bir kepazelik var.
Ankara’nın kara talihi Melih Gökçek’in açtığı ahlâk dışı yol, bütün ülkeye yayılıyor. Ankara’da varoşlarda yaşayan ve seçimde oyunu Melih Gökçek’e vermesi umulan seçmenlere (yoksullara değil, Gökçek’e oy vermesi umulan yoksul seçmenlere) torba torba kömür dağıtılmasından esinlenen öteki belediyeler de kuyruğa girdi. Onlar da kömür, erzak torbası, dağıtmaya başladılar.
Bitmedi. Bu yöntemin işe yaradığını görten (yada uman) AKP elebaşıları kömür torbasını büyüttüler. Şimdi Tunceli’de buzdomlabı, çamaşır makinası, çekyat, fırın, şofben dağıtılıyor. Yüksek Seçim Kurulu yasakladı yada yasaklar gibi yaptı ama “beyaz eşya” dağıtımı bazan açık, çoğu kez gizli sürüp gidiyor.
Tunceli’nin AKP “damadı” valisinden Batman Valisi de ilham aldı. O da “dağıtıyor”.
Kırklareli Valisi ise iyiden iyiye ipin ucunu kaçırdı. Çingenelerin oylarını almak için çamur deryası Çingene mahallesinde 215 evde kenef inşaatına girişti.
AKP’nin oy avlaklarına “açılan” CHP’yi çarşaflı üye, imam aday, kuran kursu yetmedi, Tarsus’un CHP’li Belediye Başkanı da erzak ve tüp gaz alan “yoksul” seçmenlere beş liralık indirim kuponu dağıtıyor.
Bu utanç verici “sadaka” dağıtımına destek ve koltuk çıkan Başbakan her gün sergilediği derin kültürüne bu kez de “Bu sosyal devletin bir gereğidir” incisini ekledi. Eh, gündüz vakti fenerle dolaşıp “Însan arıyorum, insan” diye kara mizah yapan Sinoplu filozof Diyojen’i eli mercekli Roman Diyojen’e dönüştüren bir kültür birikiminin “sosyal devlet” tanımı da böyle olur elbet...
Bu kepazeliklere karşı çıkanlar da var: CHP ve MHP. Göl gör ki itirazlarının özeti, o kepazelik kadar kepaze. “Bu seçim yatırımıdır. Seçim rüşvetidir. Devlet ve kamu kaynakları AKP’ye oy toplamak için kullanılıyor” diyorlar.
Yani seçim zamanı yapılmasa, oy avcılığı ile sonuçlanmasa bir itirazları olmayacak. İlkesine (yani ilkesizliğine) değil, sonuçlarına karşı çıkıyorlar...
Bu sadakaların oy olarak AKP’ye dönüp dönmeyeceğin kestiremiyorum. Bana döner gibi geliyor. Ankara varoşlarının yıllardır Melih Gökçek’e oy yağdırmalarının başka ne gibi sebebi olabilir ki?
Ama kesinlikle bildiğim şu: Bu sadaka eylemlerini savunanlar da, karşı çıkanlar da en hafif deyimle ayıp ediyorlar...
Nedir yapılan?
Ekonomoyi “Altta kalanın canı çıksın” mantığı üstüne kuranlar, serbest piyasa tanrısına tapanlar yerel seçim öncesinde açlığın ve işsizliğin pençesine terkettikleri, dertlerine derman olamadıkları ve olmaya da niyetlenmedikleri yoksul seçmen kitlesine sadaka dağıtmaktalar.
Tıpkı onbir ay aç yatıp, aç kalkan yoksullara görkemli, gösterişli Ramazan çadırlarında yemek dağıtıp, Ramazan bitince hepsini yeniden onbir aylık oruç nöbetine yollayan belediyeler gibi...
Sadaka bir varsılın kendi vicdanını rahatlatmak, kabaran merhamet duygularını yatıştırmak için yoksula verdiğidir. Bunu insani bir davranış olarak anlamak mümkün. Ama sadakayı kamu kaynaklarını kullanarak devlet birimleri yapıyorsa orada sahiden bir ayıp, dahası bir şarlatanlık var demektir.
Çünkü bu sadaka dağıtımı, devletin dizginlerini elinde tutanların, yurttaşlarına iş bulamadığını, yoksulluğunu aşabileceği fırsat ve olanak yaratamadığını itirafı etmesinden başka anlamı taşımaz.
Yapılanların bataklığı kurutmaya gücü yetmediğinden, niyeti de olmadığından, hatta zaten o bataklıktan beslendiğinden, sivrisinekleri tek tek yakalayıp gözlerine zehirli ilaç sıkıp, sonra da dönüp “Göraüyorsunuz sıtma ile nasıl da güzel mücadele ediyorum” deme şarlatanlığından öte anlamı da yoktur.
* * *
Şimdi durup dururken yazının girişindeki Çin atasözünün nereden aklıma düştüğü anlaşılmıştır sanırım.
Bir daha tekrarlayalım: “Birine bir balık ver, doysun bir defa. Balık tutmayı öğret ona, doysun ömür boyunca...”