“Despot aydınlar” diye bir terane tutturmuş; yağıp gürlemişsiniz.
Adım Aydın ya, önce o sözleri üstüme aldım. Ama sonra baktım siz beni ve adaşlarımı değil bu ülkenin aydınlarını kastediyorsunuz. Besbelli ki onlara çok kızmışsınız.
Soruyorsunuz:
- Yahu siz kimsiniz?
Anladım.
Siz onların kim olduklarını, kime “aydın” dendiğini ve neden onlara “aydın” dendiğini bilmiyorsunuz.
Mümkün. Herkes her şeyi bilemez.
Anlatayım; öğrenin.
* * *
Bir kere, her okumuş yazmış aydın değildir.
Meselaaaaa... Mesela hani “İktisadi Ticari Bilimler Akademisi” adlı yüksek öğrenim kurumları var ya, herhalde o okullardan aydınlar çıkmıştır. Belki de çok çıkmıştır. Ama bu “Bir iktisadi ticari ilimler akademisinden mezun olan herkes aydındır” anlamına gelmez.
Sanırım ne demek istediğimi anladınız.
Devam edelim.
O yağıp gürlediğiniz konuşmada İstanbul Şehir Tiyatroları için yangından mal kaçırırcasına kabul edilen bir yönetmeliğe karşı çıkan aydınlara çok öfkelenmişsiniz. Art arda sıralıyorsunuz:
- Bir yönetmelik değişikliği üzerinden hem bizi, hem muhafazakârları aşağılayıp küçümsemeye başladılar...
Valla sizi bilmem, ama kurduğunuz cümleden sizden başka bir kesim olduğu anlaşılan muhafazakârları küçümseyen, aşağılayan aydınlar olmasa gerek. Mesela gerçek bir muhafazakâr olan Yahya Kemal’i küçümseyene zaten aydın denmez. Onun şiire getirdiği estetik değerlere aydınlar olsa olsa saygı duyar, tad alır. Ama aynı aydınlar “Camiler kışlamız / minareler süngümüz” gibi yürekler acısı manzumeleri şiir sayanları küçümserler ve haklıdırlar.
Devam ediyorsunuz ve cevabı içinde sorular soruyorsunuz:
- Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz?
Sanat üstüne (ve her konu üstüne) herkes söz söyleyebilir. Ama sanat üstüne dişe dokunur, ciddiye alınır, dinleyende, okuyanda ufuk açan görüşler, değerlendirmeler yapmak, yapabilmek için aydın olmak biraz zorunludur gibi geliyor bana. Yoksa sokaktaki sanatseverlerin –nedense- Namık Kemal’e mal ettikleri “Canına yandığımının kaldırımı, acıttı baldırımı” gibi kafiye tutturmaktan ibaret söz yığınlarını şiir sanmalarına mı fit olalım dersiniz?
Anladığım kadarıyla siz aydınların sanat, siyaset, ekonomi, kültür, hasılı yaşamın çeşitli alanlarında görüş bildirmelerine ve bunların çoğu kez sizin görüşlerinizin zıttı oluşuna öfkeleniyorsunuz...
Ama bu düşünceleriniz aydınların umurunda bile olmaz ki?
Albert Camus “Aydın çağından sorumludur” der.
Camus’yü bildiniz ya da adını duydunuz mu? Bir Fransız aydınıdır. Cezayir Kurtuluş Savaşı başladığında bir Fransız yurttaşı olarak sömürgeci Fransa’nın yanında değil, sömürgeciye başkaldıran Cezayir ulusal kurtuluşçuların yanında saf tutmuş ve ülkesinin o dönemdeki başbakanı tarafından “hain” olarak damgalanmış ve elbette umursamamıştır.
Başka bir ülkeden aydın örneği vermemden hoşlanmamış olabilirsiniz.
Peki ülkemizden vereyim. Gencay Gürsoy’u tanır mısınız? Hani Türk Tabibleri Birliği Başkanı olduğu dönemde sizin canınızı çok sıkan hekim. O bir aydındır. Bu ülkenin aydını. 12 Eylül faşizmine boyun eğmeyen aydınların yürekli çıkışı olan o ünlü “Aydınlar dilekçesi”ni imzaladığı için sıkıyönetim savcısının karşısına götürüldüğünde “O dilekçeyi imzaladım. Çünkü ben General Evren’le aynı çağda yaşadığım için utanıyorum” demiştir.
O günlerde siz ne yapıyordunuz? Sizin de benzeri yürekli çıkışlarınız oldu mu? Ben duymadım da, ondan soruyorum.
Gencay Gürsoy sadece bir örnek ve onların sayıları -ne mutlu ki bu ülkeye- çok.
O sayıları hiç de az olmayan aydınlar, o kara ünlü, o seçilmiş hükümete posta koyan 27 Nisan Bildirisi’nin hemen ardından “Olası bir askeri darbe girişimine sokaklara çıkarak ve tankların önüne dikilerek” karşı çıkacaklarını imzalarıyla mühürleyip ilan etmişlerdi. Camus’nün “Çağından sorumlu aydın” tanımı işte böyle bir davranış anlamına gelir.
Sahi o günlerde siz ne yapıyordunuz? Dolmabahçe’de o generalle pazarlık filan yapmıyordunuz umarım...
* * *
Size aydın kavramının anlamı üstüne yarı buçuk bilgilerimle bir şeyler anlatmaya çalıştım. Umarım yardımcı olabilmişimdir.
Ama bitirmeden bir sorum var. Cevabını ben bulamadım, bilemedim. Söyleyen siz olduğunuza göre belki siz cevaplayabilirsiniz.
Konuşmanızda “despot aydınlar” nitelemesini defalarca kullandınız.
Belki yanlış biliyorumdur kaygısı ile belleğime güvenmedim ve sözlüğe baktım. Despot sözcüğünün karşılığını şöyle açıklıyor:
Despot: Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse, müstebit, diktatör.
Sözlük bununla da yetinmiyor ikinci anlamına da yer veriyor. Şöyle:
Despot: Her dediğini yaptırmak isteyen, karşısındakine hak tanımayan, etrafındakilere hükmetmeyi seven kimse, zorba...”
Valla ne kadar zorlasam da “despot” ile “aydın” kavramlarını yan yana getiremedim.
Ama despot ile hemen yan yana getirebildiğim siyasetçiler tanıyorum.
Siz de tanıyor musunuz?
Sözlükteki tanımları bir daha okuyun, kolayca bulursunuz?