11 Haziran 2019

Binali Yıldırım'a: Bravo, Reisi'ne: Nafile hesap

Kolay kolay pes etmeyeceğine defalarca tanık olduğumuz AKP Reis'i İstanbul seçimi kaybedilirse yara bere almayacağına, siyaset argosuyla söylersek "karizmayı çizdirmeyeceğine" sahiden inanıyor olabilir mi?

İstanbul seçimi ile yatıp kalktığımız şu günlerin en zor sorusu cevabını buldu: Binali Yıldırım bu pazar rakibi Ekrem İmamoğu'nun karşısına çıkacak. 2002'de iktidara geldiğinden bu yana sayısını unuttuğum(uz) kadar seçim yaşayan ama hiç birinde rakibiyle TV ekranlarında karşı karşıya gelmeye yanaşmayan AKP Reis'in göze alamadığını Binali Yıldırım göze aldı.

Böyle bir TV düellosuna yanaşmayacağını düşünüyordum Hatta bir Tırmık'ta bunu açık açık yazdım da. Yanıldım. Anlaşılan İmamoğlu'nun akıllı atağı karşısında "Minderden kaçan ödlek pehlivan" durumuna düşmemesi için daveti kabul etmesi yönünde partisinin tepelerinden baskı da geldi. O da -gönüllü mü gönülsüz mü bilemiyorum ama- kabul etti.

Bana da "Bravo" demek kaldı.

Bravo, çünkü karşısında, 31 Mart öncesinden bu yana eskilerin "natıka" dediği temiz, hızlı, düzgün, anlaşılır ve etkili konuşma yetisinin epey yüksek olduğunu tanık olduğumuz bir Ekrem İmamoğlu var. İmamoğlu'nda var olan, Binali Yıldırım''da ise yok. İki lafı bir araya getirmekte, düşüncelerini açık seçik ve akıcı bir dille anlatmakta aşırı ölçülerde zorlanıyor.

Üstelik Binalı Yıldırım, Cumhuriyet gazetesinde çalıştığımız dönemde genç arkadaşlarımın gün ışığına taşıdığı Paradise Paper belgelerinde görülen  oğulları üstünden yürütülen, Malta adasındaki Offshore hesaplarla ilgili olarak "Gemi taşımacılığı işlerinde bunlar doğaldır" diyerek o marifetleri doğal sayacak bir zihniyet sahibi. Dahası Reis'i henüz İBB Başkanı iken onun sadık adamı olarak  yürüttüğü "akçalı marifetler" de belleklerde taze.

Bütün bunlara rağmen İBB başkanlığına aday olmasıyla zaten başlıbaşına bir "bravo"yu hak  etmişti. Şimdi de TV tartışmasınını kabul ederek bence anasının ak sütü kadar haklı bir bravo daha kazandı.

Önümüzdeki pazar günü TV ekranı başına çöreklenecek olan milyonlar sanırım "İBB başkanı olursa kim, ne yapacak" sorusu ile çok az ilgilenecek. Kahvehane sohbetlerine, çarşıda, pazarda, vapurda, otobüste, metrobüste, metroda seçmen geyiklerine kulak verenler bana hak verecektir; tartışma programı daha çok bir "Kim yendi, kim yenildi" sorusuna cevap verecek bir maç havasında geçecek.

"Maçın sonucu şimdiden belli abi" diyen  de var ve sayıları gerçekten pek fazla, "Bakalım nasıl bir maç olacak" diyen de var ve sayıları çok olmasa bile yine de var...

Burayı burada noktalayalım.

Şunun şurasında pazar gününe ne kaldı ?

*   *   *

Gelelim AKP Reisi'ne...

Hatırlayın 31 Mart öncesinde AKP Reisi ülkede dört dönmüş, günde üç miting, beş salon konuşması, sekiz bilmem ne ziyareti ile haftalar boyu karşımıza çıkmıştı. Adeta bir yanda muhalefet partilerinin adayları (İstanbul'da İmamoğlu), karşılarında ise 81 ilin, 922 ilçenin, 397 beldenin belediye başkan adayı olarak Recep Tayyip Erdoğan vardı.

Erdoğan kimini kazandı, kimini kaybetti. 31 Mart'ın hemen ertesinde yaptığı bir konuşmada Antakya, Adana, Mersin, Antalya, Ankara gibi büyük kentleri kaybetmiş olmayı bile içine sindirmişti.

Ama İstanbul'u kaybetmeyi asla!..

O kadar ki demokrasiyi sandıktan ibaret sanan o sığ ama tutkulu yaklaşımını bir yana bırakmış, "Öyle 13 bin, 15 bin oy farkı ile İstanbul gibi bir kentte seçim kazanmak olmaz" buyurmuştu.

Sonuçta allem edildi, kallem edildi, YSK denen kuruma buyruk verildi ve İstanbul İBB seçiminin yenilenmesi kararına hukuksal bir kılıf elde edildi.

İstanbul'da 23 Haziran'da seçim var. Topu topu 12 gün kaldı. 13. gün sandık başına gidilecek.

Göl görk i 31 Mart öncesinin yorulmak, durup dinlenmek bilmez AKP Reisi'nden bu günlerde tıs yok. Bir kaç hafta önce İstanbul'da 10 miting yapacağı ilan edilmişti. Şimdi ise İstanbul'da on, TV'de bir miting Binali Yıldırım'a ihale edilmişe benziyor.

Görünen o: AKP Reis'i "sahada" yer almayacak.

Niye?

Kimileri , özellikle AKP medyası "Kazanırsa Binali Yıldırım, ama kaybederse de Binali Yıldırım kaybetmiş olacak. Reis bu seçimden yarasız beresiz çıkacak" diye bir siyaset kurnazlığından dem vurup bu manevraya neredeyse alkış tutuyor.

Acaba öyle mi ve bu kadar basit mi ?

Kolay kolay pes etmeyeceğine defalarca tanık olduğumuz AKP Reis'i İstanbul seçimi kaybedilirse yara bere almayacağına, siyaset argosuyla söylersek "karizmayı çizdirmeyeceğine" sahiden inanıyor olabilir mi?

Eğer öyleyse bu nafile bir hesap. Kazanırsa belki Binali Yıldırım kazanacak ama kaybederse fatura ona değil, AKP Reisi'ne kesilecek, önlenemez iniş başlayacak..

Peki siyaset kurnazı ve bezirganı Erdoğan bunu görmez olabilir mi?

Valla, görse de görmese de korkunun ecele faydası yok.

Bu "iniş"in de çıkışı yok.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim