Haftanın son Tırmık’ı bu ve yine açlık grevleri üstünde duracak.
Biliyorum Dünya’da ve ülkede bir gazete yazısında ele alınmaya sahiden değer pek çok taze olay var.
Alın Çin Komünist Partisi kongresini ve o “komünist parti”nin kendine çizdiği on yıllık yol haritasını. Sadece Çin’in değil, Dünyanın gelecek on (belki daha çok) yılını şiddetle etkileyecek bir yol haritası bu. “Maocu Marksizm anlayışının varacağı yer eninde sonunda buydu” gibisinden cafcaflı ama içi boş yargılardan daha derine gidip enine boyuna çözümlenmesi(=analiz edilmesi) gereken bir konu.
Alın Türkiye’nin, Cibuti’de yapılanİslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 39. Bakanlar Konseyi Toplantısı'ndan Suriye Ulusal Konseyi’ni (USOK) resmen tanıdığını ilan edişini. USOK bundan böyle Türkiye için Suriye devletini temsil eden siyasal kurum oldu. Bunun sonuçları olacak ve bir değil bir kaç gazete yazısına değecek önemde bir adım.
Alın Israil’in yeni Gazze saldırısını. Antisemitizm (=Yahudi düşmanlığı) histerisine kapılmadan ama Israil militarizminin dehşet saçan yüzünü de göz ardı etmeden bir tırmık yazmak gerekirdi…
Ama hayır…
Yine Kürt tutuklu ve hükümlülerden önemli bir kesiminin sürdürdüığü açlık grevlerinden söz edeceğim.
“Sen başka bir konu bilmiyor musun gazeteci? Bıktık yahu” diye yazan okura ve onun gibi düşünenlere söyleyecek sözüm yok.
Bıktıysanız okumayın…
* * *
Cezaevlerinden tabut (evet tek bir tabut) çıkmasının yol açacağı ürkünç patlamayı görmeyen, görse de umursamayan bir Başbakan ve o Başbakana fısıltı tonunda bile itiraz edemeyen bir AKP var.
Ürkünç patlama terimini kullandım. Bu benim yakıştırmam. Kaçınılmaz olarak patlayacak bir terör dalgasını tetikleyecek ve bence sahiden ürkütücü bir etmenden (=faktörden) söz ediyorum.
Kürt sorununa barışçıl bir çözüm üreteme, eşit haklı yurttaşlar ülkesine yöneleme umutlarının gitgide daha hızla tükenmekte oluşu şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak benimsemiş PKK’ninşahinlerinin Kürtlere dönüp “Demedik mi biz size? TC adil bir barış istemiyor. Öyleyse namlular, mayınlar,bombalar konuşsun” demelerine yol açıyor ve bu gitgide Kürtler, özellikle genç Kürtlerce benimseniyor.
Başkentin “strateji” üretilengüvenli odalarından çıkıp sokakta, hele hele “varoş” sokaklarında, kahvelerinde geçirilecek yarım saatçık bile bu gerçeği görmeye yeter.
Günlerdir açlık grevleri üstüne yazıyorum ve her defasında dilimin ucuna klavyenin tuşuna gelen bir cümleyi yazmaktan vazgeçiyorum.
Açlık grevlerini “blöf, şantaj, şov” diye niteleyen zihniyetin bana dönüp “Vay sen PKK’ye akıl mı veriyor, yol mu gösteriyor, yöntem mi öneriyorsun” demagojisine başvurup saldırmalarından korktuğum için…
Dostlarımın bile “Şimdi tilkinin kuyruğunu aklına getirmenin alemi var mı Aydın Engin” demelerinden çekindiğim için…
Ama bugün geldiğimiz aşamada korkunun ecele faydası yok.
Yanılmayalım: PKK şiddeti, terörü siyasal mücadele yöntemi olarak benimsemiş bir örgüt ama terör ve şiddet ortamı temel olarak hâlâ dağda, kırlarda sürüyor. Terör kentlere inmedi…
Sakın PKK’nin 30 yılı bulan eylemlerinde kentlerde yaşanmış terör olaylarını, mesela İstanbul Tuzla’da yedeksubay öğrencilerine yönelen kanlı saldırıyı, Bağcılarda patlayan bombaları hatırlatmayın.
Bunları elbette biliyorum. Ama yine de vurgulamak gerek: Terör kentlere inmedi…
Eğer Yugoslavya parçalanırken Priştine’de, Potaku’da, Mitroviça’da, Tuzla’da, Mostar’da, Sarajevo’da, Srebnica’da;Hafızullah Amin döneminde Kabil’de, Peşaver’de;bugün Halep’te, Şam’da, Hama’da, Humus’ta bulunsaydınız kente inmiş terörün ne olduğunu anlar ve bana hak verirdiniz.
Açlık grevlerinin 65. günü doldu. “Kritik eşik aşıldı” demekten diller aşındı. Anadilde savunma hakkı getirecek yasa teklifi hâlâ komisyonda ve “koster” hâlâ bozuk.
Nasıl görülmez, nasıl öngörülmez: Hapishanelerden çıkacak bir tabut, terörü kentlere indirecek bir patlamaya yol açacak bir kıvılcımdır. En aklı başında Kürt siyasetçilerinin, hatta Kandil’in, İmralı’nın bile önleyemeyeceği, denetleyemeyeceği bir patlamadan söz ediyorum.
“Ne yani, bir terör kabarması olacak korkusuna, şantajına boyun eğen bir devlet olabilir mi” itirazı içi boş bir demagojidir. Çünkü açlık grevindekilerin talep olarak öne sürdüklerini zaten yapma sözü verildi; adımları atıldı. Anadilde savunmaya olanak tanıyacak yasayşı çıkarın; Öcalan’ın avukatları ile görüşebilmesinin önünü açın; açlık grevleri bitsin.
Hepsi bu kadar ve bunların gündeminizde olduğunu Hükümetin Başbakan’dan sonra gelen nice ünlü bakanı günlerdir dillendiriyor.
Öyleyse bu ağırdan almanın, bu ayak sürümenin ne gibi bir açıklaması var?
Tekrar ediyorum: Bu gün yazdıklarıma bakıp “Vay sen PKK’ye yol mu gösteriyor, yöntem mi öneriyor, akıl mı veriyorsun” denmesin.
Ben Başbakan’a ve o zihniyete akıl veriyorum.
Çünkü buna ihtiyaçları var…
Hem de çok var…