Bak açık konuşuyorum, seni anlamıyorum…
Yani burada “seni” diyorsam, aslında herkesi kastediyorum. Tamam mı ? Benim alışkanlığım böyle. İngilizce olunca kolay biliyor musun? Mesela Obama’ylan konuşurken “you” diyorum. Yani “sen”. İngilizce söylediğim için tercümeye lüzum yok tabii. Obama “siz” diye anlıyor. Yani “No problem” oluyor. Amma Türkçe’de “sen” deyince bozulanlar var. Niye? Ben sevdiklerime “sen” derim Tamam mı ? Şimdi “Kılıçdaroğlu’na da ‘sen’ diyorsun” denecek. Tamam. Ben sevmediklerime de “sen” derim. Kimse kusura bakmasın yani… Bu benim fıtratımda var.
Evet, seni anlamıyorum. Yani Başbakan olarak beni sevmeyenleri, ileri gidip yuhalamaya kalkanları, yaptıklarıma, yapacaklarıma ha bre itiraz edenleri vallahi anlamıyorum.
Anlamadığım gibi sahiden çileden de çıkıyorum. Tepem atıyor. Tepem atınca da, tepesi atan herkes ne yapıyorsa ben de onu yapıyorum.
Tamam Soma’da linyit madeni patladı. Söyledim: Bu, bu işin fıtratında var. Madenden maden çıkarılır. Lakin arasıra maden patlar. “Takdir-i ilahi” diyorum; inançsızlar; hayatında mütedeyyin olamamışlar beni yuhalamaya kalkıyor. Sen olsan ne yapardın? Ben de onu yaptım işte. Evvela ikaz ettim ya… “Başbakanı yuhalarsan tokadı yersen” dedim. Yuhalamaya devam ettiler. Orda yakında manav dükkanı vardı. Manav dediğim, tabii o eskidendi. Eskiden manav vardı, bakkal vardı. Hamdolsun iktidarımızda memleketimiz kalkındı, kalkınıyor, kalkınacak… Artık marketler var. Süper marketler var. Hiper marketler bile var. Yakında ultra marketler açılacak. Neyse laf uzadı. Markette manav reyonu varmış. Biraz meyve alayım, sebze alayım, patates, soğan filan yani, dedim, içeri girdim. İşe bak ya! Orda da bir kadın bayan, bilmiyorum belki de kız bayandı, kalktı “Babamın katilisin. Burda işin ne” diye bağırdı. Şirret bir bayan yani. E daha evvel ikaz etmişim, “Başbakana yuh çekersen, bağırırsan tokadı yersin” demişim. Yani günah benden gitmiş. Tuttum iki üç tane çaktım. Çileden çıkmışım çünkü. Bu memlekete yaptıklarımın kıymetini bilmeyen nankör bayanlara ne yapılırsa onu yaptım yani…
Oooo… İşe bak ya… Beni sevmeyenler bağırış çığırış ayağa kalktı. Başbakan vatandaşa tokat atar mıymış? Yav, beni yuhalayana ne yapacaktım? Fıtratım benim bu ya.
Zaten bizim Hüseyin, Hüseyin Çelik konuştu. “Tokat görüntüsü yok” dedi. Görüntü yok yani. O zaman bu şamata ne oluyor ya?
Valla kimse kusura bakmasın; CHP’nin genel müdürü de kusura bakmasın. Soruyorum işte… Başbakan yuhalanır mı ya? Başbakan sevilir; başbakan sayılır; başbakan bir şey söyledi mi kulak kesilinir; kesilinmezse o kulak kesilir. Demokrasi budur işte yav...
Anlamıyorum. Sahiden anlamıyorum.
Mesela bakın, tutturmuşlar yolsuzluk. Yahu insaf; edep yahu… Yolsuzluk diyenlere ben daha ne diyeyim. Benim iktidarımda, yani bizim iktidarımızda demek istedim, tam 16 bin kilometre duble yol yapmışız. 16 bin kilometre yol yapmışız, tutuyorlar yolsuzluk diyorlar. Allah gözünüzü doyursun. Daha kaç kilometre duble yol istiyorsunuz, söyleyin de bilelim. Söyleyin, yaparız. Siz lafını edersiniz, biz yaparız. Çünkü biz yapıcı, yani inşaatçı bir iktidarız. Hep yapıyoruz. Yol yapıyoruz, AVM yapıyoruz, HES yapıyoruz, memleketi TOKİ’liyoruz… Ama tutturmuşlar yolsuzluk, rüşvet falan filan. Yahu bu kadar yatırım yapan bir iktidarda yolsuzluk olur mu, rüşvet olur mu, hırsızlık olur mu?
Bakın sadece duble yol dedim. Bunun Marmaray’ı var; hızlı treni var, üçüncü havalimanı var, üçüncü köprü var, tüneller var. E peki nerde yolsuzluk?..
Ayrıca o kadar şamata koptu. Yok bakan çocukları, yok Rıza Sarrab kardeşim, yok Yasin kardeşim… Peki ne oldu? Bağımsız ve asil Türk mahkemeleri hepsini serbest bıraktı. Daha yeni, yurtdışına çıkma yasağını da kaldırdı yüce mahkeme. Edep yahu… Adalet tecelli etmiş, asil ve kahraman ve adil Türk yargısı kararını vermiş; hâlâ…
Bak şimdiden söylüyorum (“Bak” derken herkese söylüyorum. Yani “bakınız” demiş oluyorum). 29 Mayıs geliyor.
Nedir 29 Mayıs?
Sorsan o yuhalayanların, o gezicilerin hiçbiri bilemez. 29 Mayıs, Peygamber efendimizin vasiyetinin yüce hakan Fatih Sultan Mehmet tarafından yerine getirilmesinin, yani İstanbul’un fethidir. Bu 29 Mayıs o mübarek fethin 561. sene-i devriyesidir. Lakin bu büyük günü en kalbi hislerimizle tesit etmemizden gocunan affedersiniz Yunan tohumları, Rum tohumları, Ermeni tohumları, Yahudi tohumları, Zerdüşt dininin sapık mensupları ve paralel yapının haşhaşileri ve dahi Türkiye’nin lider ülke, benim lider politikacı olmamı kıskanan beynelmilel şer odakları kolları sıvadılar. 28 Mayıs günü harekete geçecekler. Neymiş “Gezi direnişi”nin birinci yıldönümü imiş. Yahu devlete isyanın, milli iradeye başkaldırmanın, bu memleketin Başbakanına karşı çıkmanın yıldönümü kutlanır mı ? Edep yahu…
Ama kutlayacaklar. Yani yakıp yıkacaklar. Çünkü onlar sadece yakıp yıkmayı bilir. Biz ise yapmayı biliriz. Biz hep yaparız. Duble yol yaparız, HES yaparız, inşaallah nükleer santral yaparız; durmak bilmeden TOKİ’leriz…
Şimdiden ikaz ediyorum. 28 Mayıs günü Taksim meydanında, Gezi parkındaki benim AVM arsasının oralarda toplananları, Ankara’da, İzmir’de, şurda burda, hatta belki Soma’da nümayiş yapacak olanları şimdiden uyarıyorum.
Benim fıtratımı unutmayın. Fıtratımın TOMA’sını, biber gazını unutmayın.
Kimse kusura bakmasın yani…. Fıtrat nediğin ne? Fıtrat Allahın sana bahşettiği, bana bahşettiği “tabiat”tır. Allahın verdiği değişir mi, değiştirilir mi, değişmesi istenir mi ?
Benim fıtratımla oynamaya kalkmayın.
Şimdiden ikaz ediyorum…
Tamam mı ?