15 Kasım 2011

Bedelli askerlik mi, vicdani ret mi?

Farkındasınız, var olanlar yetmezmiş gibi yeni bir tartışma, daha doğrusu itişip...


Farkındasınız, var olanlar yetmezmiş gibi yeni bir tartışma, daha doğrusu itişip kakışma konumuz oldu: Bedelli askerlik mi, vicdani ret mi? 

Siyasetin tepelerinden internet medyasının “yorum yaz” kutularına kadar pek çok yerde bu soru tartışılıyor ve hızla kamplaşılıyor. Yazan, konuşan, söyleyen kendisinden farklı düşünene veryansın etmekte, hızını alamayanlar ana avrat düz gitmekte... 
Kimileri bedelli askerlik için “Zengin çocukları askerlikten yırtsın, fakir çocukları gidip PKK’yla savaşırken ölsün öyle mi ? Yağma yok” diye gürlemekte; kimileri bedelli askerliği savunmakta ama “asker millet” olduğumuzun altını kalın kalın çizip, vicdani ret hakkının vatan hainliği ile eşdeğer olduğunu savunmakta; kimileri vicdani ret hakkı tanınırsa bedelli askerliğe gerek kalmayacağı üstüne inciler döktürmekte...
Siyasetçi demeçlerinden gazetelerdeki köşe kadısı fetvalarına, internet medyasındaki yorum yaz kutucuklarına kadar epey geniş bir tur attım, epey yazı okudum.  
Adeta “Vicdani retten mi yanasın, bedelli askerlikten yana mı” ikilemi içine sıkışmış gibiyiz. İlle de bunlardan birini seçmek zorundaymışız gibi bir tartışma iklimi sürüp gidiyor.
Gelin bu yaklaşımı sorgulayalım.
*    *    *
Vicdani ret hakkı (Evet: Hakkı) özgür yurttaşın bireysel bir tercihidir. Karar ne Milli Savunma Bakanlığına, ne generallere, ne siyasi partilere bağlı. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’ye vicdani ret hakkını tanıması için süre vermesi de bunun göstergesi, kanıtı. Gelişkin bir demokraside kimse (Evet: Kimse) silah tutmayı öğrenmeye, yaşamının iki yılını askeri bir disiplin (Yat, kalk, sürün, hazrol, rahat, silah çat, süngü tak, sağa bak, sola dön, ileri marş, selam dur, ateş et,  vur, öldür)  içinde geçirmeye zorlanamaz. Devletlerin mutlak militarist temeller üstünde varolduğu dönemlerden kalma zorunlu askerlik uygulamasının bugünün dünyasındaki uygulaması olsa olsa (Olmasa daha iyi ama, yine de olsa olsa) yaşamının belli bir döneminde ülkesine hizmet etme zorunluğu olabilir. Mesela askerlik yapmak istemeyenler hastanelerde, çocuk yuvalarında, sosyal yardım kuruluşlarında, düşkünler evinde çalışarak geçirmekle yükümlü kılınabilirler. Yani askerlik yükümlülüklerini sivil hizmetlerde yerine getirirler. Sıkça örnek aldığımız Batı Avrupa’da bu onlarca yıldır uygulanagelmekte.  Kimse de bu uygulamanın –mesela Fransız, mesela İngiliz- silahlı kuvvetlerini zayıflattığı gibi saçma bir iddiayı ortaya atmıyor. 
Kuşkusuz profesyonel orduya geçildiğinde bu sivil hizmet yükümlüğü de sona erecektir. Yurttaşlar, ülkenin güvenliğini sağlayacak memurları (subay, astsubay, er) ödedikleri vergi ile finanse ederler; o kadar!..
*    *    *
Bedelli askerliğe gelince...
Bu konuda esas tıkanıklık Genel Kurmay Başkanlığının itirazlarından kaynaklanıyor. TSK’nın tepeleri “Ordunun asker ihtiyacını olumsuz yönde etkileyeceği” gerekçesi ile yıllardır bedelli askerlik uygulamasını önlüyorlar.
Bu itiraz haklı mı?
Dahası bu itiraz doğru mu?
Bu gün Türkiye’de 18 yaşını bitiren her erkek iki yıl (bazan 18 ay) silah altına alınıp askerlik yapmak, askeri disiplinle eğitilmek ve ardından da görevlendirildiği yerde askerliğin gereklerini yerine getirmek zorunda.
Resmi bilgilere göre şu anda Türk Silahlı Kuvvetleri 514 bin eri (yurttaşı) silah altında tutuyor. Bazı kaynaklar subayları, assubayları ekleyerek bu sayıyı 600 bine çıkarıyor. 700 bin diyenler de var. 
Resmi rakamlar esas alınsa bile Türk silahlı kuvvetleri Avrupa’nın en büyük ordusu; dünyanın da sekizinci...
Türkiye’nin bu kadar büyük bir orduya sahiden ihtiyacı var mı ?
Bu kadar genç bir işgücünü iki yıl süreyle üretim dışı tutmanın bir açıklaması var mı? 
*    *    *
TSK’yı razı edip bedelli askerlik uygulamasına geçildiği takdirde bundan yararlanacakların sayısı ise 200 bin dolayında tahmin ediliyor. Yaş sınırı bu sayıyı aşağıya ya da yukarıya doğru bir miktar etkileyecek. Ama  bir miktar etkileyecek. Diyelim 200 bin değil de 236 bin genç erkek parayı bastırıp askerlikten muaf kalacak.
Bu fark mı TSK’nın asker ihtiyacını etkileyecek?
Yapmayın...
Yine resmi rakamlara göre şu anda TSK’da tam 236 bin genç askerliğini, orduevlerinde berber, aşçı, garson, kaför, asker lojmanlarında güvenlikçi, emekli generallere koruma, şoför, posta eri yani askerlik dışı hizmetlerde kullanılıyor. (Bu gerçeği dile getiren gazetecilere ise ordunun tepeleri ve subay eşleri kaş çatıp diş biliyor...)
*    *    *
En köklü ve adil çözümü savunmak varken  “Bedelli askerlik mi, vicdani ret hakkı mı? Birini seçin: Ya o ya o” gibi saçma bir tartışmaya kendimizi kaptırmak niye?
Bir an önce profesyonel orduya geçildiği takdirde hem çağın ulaştığı teknolojik gereklere ve gerçeklere uygun bir orduya kavuşulur, hem darbe hayalleri kurabilecek generallerin hevesleri kursaklarında kalır hem de profesyonel ordunun bütçeye getireceği ek yükü vergi mükellefleri karşılar; vergi veremeyecek ya da çok az verebilecek yoksullar da “Paran yoksa silah kuşan, git öl” haksızlığından kurtulurlar. Yani bugünkünden çok daha adil bir çözüme ulaşılır...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"