01 Kasım 2011

BDP Akademisinde İki Öğretmen: Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu

Bu yazı yazılırken Beşiktaş’taki özel yetkili savcılar ordusu...


Bu yazı yazılırken Beşiktaş’taki özel yetkili  savcılar ordusu (dendiğine göre 12 savcı imiş) İstanbul’da gözaltına alınan KCK’lileri sorguluyordu. Sorgu uzadıkça uzadı. “Bu iş sabaha kalır; ben başka bir konuya el atayım” dedim. 
Suriye’yi yazacaktım. Hani Başbakanın ve Dışişleri Bakanının sanki Türkiye’nin bir ilinden söz eder gibi “Göz yummayız... İzin vermeyiz... Şöyle yaparız, böyle yaparız” diye ha bire gözdağı verdiği; Hatay’da üslenmiş “Hür Suriye Ordusu” adlı kuruluşa açık destek verdiği Suriye’den...
Gel gör ki dünkü Milliyet’te Semih İdiz arkadaşımız o konuyu zaten ele almış ve ortaya pırıl pırıl bir analiz çıkmış. İdiz, dış haberler uzmanı meslektaşların kullandığı diplomatik dilden kopmuyor ama diplomatların çok şey konuşup hiç bir şey söylemeyen dil tuzaklarına da kapılmıyor. Nazik ama açık seçik bir anlatımla AKP’nin Suriye politikasının ülkemizi nerelere sürükleyebileceğini sergiliyor.  O yazı üstüne ben Suriye yazarsam bana yazık, Semih İdiz’e ayıp olur, deyip vazgeçtim. 
(Konuya meraklıysanız, ki bence olun, tıklamanız gereken linki aktarıyorum: http://dunya.milliyet.com.tr/suriye-de-tehlikeli-sulara-giriyoruz/dunya/dunyayazardetay/31.10.2011/1457296/default.htm
Bana ise yeniden hâlâ (saat 21.55) sürmekte olan KCK sorgusuna dönmek kaldı. 
Aslında sonucu bekleyişim, yazıyı etkilemeyecek. Sadece Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu o sorgudan “Tutuklanarak mı çıkacaklar, tutuksuz yargılanmak üzere serbest mi bırakılacaklar, yoksa savcılar ‘koğuşturmaya gerek olmadığı’ kararı mı verecekler” sorusu cevaplanmış olacak. 
Cevaplandı. 45 BDP’li ve Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu terör örgütü üyeliği iddiasıyla tutuklanmak üzere mahkemeye gönderildi (23.40). Şimdi de yargıç sorgulayacak ve bir karar verecek. Bu iş sabaha kadar sürer...
E öyleyse yazıyı niye bekleteyim ki? 
*    *    *
Profesör Büşra Ersanlı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun suçları(!) belli oldu: BDP Akademisinde ders vermişler.
Ne suç ama!
BDP Akademisi dedikleri bir tür parti okulu. Üyelere partinin politikalarının anlatıldığı, o politika kaynaklık eden siyasal, ekonomik, kültürel konulardaki bilgilerin aktarıldığı parti içi eğitim kurumu...
Bu tür parti okullarının en ünlüsü AKP’nin “akademisi”. CHP’nin de benzeri bir kurulu var ya da olacak. Keza MHP’nin de var (olduğunu sanıyorum). 
Peki BDP’nin de bir akademisi olmasında yadırganacak ne var?
Polise göre çok şey var(mış). Orada anlatılan derslerle Kandil’deki eğitim çalışmalarında kullanılan “müfredat” aynıymış...
Nasıl yani?
İstanbul’un göbeğinde herhangi bir BDP’linin, hatta bilebildiğim kadarıyla BDP seçmeninin katılıp izleyebileceği derslerde “Kaleşnikof nasıl sökülüp takılır, yağlanıp temizlenir” kursu mu veriliyor(muş); yoksa askeri araçların geçeceği yollara mayın nasıl döşenir mi öğretiliyor(muş)?
Hesap buysa AKP’nin akademisinde de “Şeriat nasıl getirilir; erkeklere dört karı alma hakkı nasıl tanınır” kursları veriliyor; MHP’de de “Safkan Türk olmayanları ne yapmalı” tartışılıyor olsa gerek.
Yani neresinden tutsan dökülen bir mantık...
Ama polis kaynaklarından haber alıp, olduğu gibi aktaran habercilere (haberci?) bakılırsa polis, BDP Akademisinde ortam dinlemesi yapmış ve oralardaki müfredat ile Kandil’deki müfredat’ın bir ve aynı olduğunu saptamış...
Yerseniz...
Ama diyelim yedik... Diyelim BDP akademisinde anlatılması, öğretilmesi suç oluşturan dersler, konferanslar veriliyor. 
Peki ama iki seçkin ve vicdanlı (evet vicdanlı) aydının, Büşra Ersanlı’nın ve Ragıp Zarakolu’nun BDP Akademesinde ders verdikleri zaman ne anlatacaklarını düşünürsünüz?
Büşra Ersanlı’nın ağzından şiddet kullanımını övecek, zorun, zorbalığın her türlüsünün siyasal bağlamda araçlaştırılmasını öngörecek bir cümle alabilenin alnını karışlarım. Hayatının çok büyük bir dilimini şiddeti reddetmek, hertürlü uzlaşmazlık ya da çatışmada barışçıl çözümün olanaklarını gencecik öğrencilere öğretmekle geçiren bir öğretim üyesinden söz ediyorum; henüz bilinci berraklaşmamış bir yeniyetmeden değil.
Ya Ragıp Zarakolu? 
Kandil müfredatı önderliğe koşulsuz itaatı öğretse gerek. Ragıp Zarakolu ise adı ister önderlik, ister başkanlık, ister şeflik, ister müdürlük, ister bilmmemnelik olsun, hiç bir otoriteye itaat etmemek gerektiğini vaaz eder ve bunu yıllar ve yıllardırdır bir ayağı mapus damında olmacasına sürdürür. Uluslararası çok itibarlı bir kaç ödülün sahibidir ve o ödüllerin tümü de özgür düşünceye adanmış bir yaşamı ödüllendirmektedir.
Şimdi Büşra ve Ragıp terör örgütü üyeliğinden filan yargılanacaklar öyle mi?
Sonra da bu ülkeye hukuk devleti mi diyeceğiz?
Diyen desin, ben demem...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"