28 Temmuz 2014

Bayram sabahı bir ince sızı…

Çocuk yüreğim artık yaşlı bir yürek oldu. Ama bayram sabahlarının o ince sızısı hep içimde

Bayram sabahıdır… Durgun akan kasaba yaşamında olağanüstü bir gündür. Evlere  anlamsız bir telaş egemen olur. Çocukların bayramlıkları giydirilir ve “Sakın hemen kirletme, yerlere oturma” diye sıkı sıkı tembih edilir. Sonra babalar bayram namazından döner ve  bayramlaşmak için büyüklere doğru yola çıkılır.

İlkokula yeni başlamış küçük Aydın’ın aklı babasından ve eli öpülen büyüklerden kapılacak bayram harçlığındadır. Bir de büyüklere giderken binilecek faytonda arabacının yanına oturma izni alıp alamayacağında…

Sonra…

Sonra çocukluğundan bugüne dek yüreğinden silinmeyen ince bir sızı başlar.

Faytonun fiyakalı ve keyifli şakırtısı içinde  kasaba bir boydan bir boya geçilirken İlhan’ı görürsün ve çocuk sezginle göz göze gelmemeye çabalarsın. İlhan sınıf arkadaşındır ve kalaycının oğludur. Herkes (herkes?) bayramlıklarını kuşanmış bayram etmeye hazırlanırken, Kalaycı Tahsin amca bayram için aşırı yoğunlaşmış kalaylanacak tencere tava yığınından bayram sabahına kalanları bitirmek için çabalamaktadır ve İlhan, küçücükve çıplak ayakları  ile tencere ve kazanların içine girmiş, dere kumu ile diplerini ovmaktadır. Bayram henüz İlhan’a gelmemiştir. Bayram için ona yeni bir bayramlık elbise diktirilmiş midir, o da bilinmez.

Yol üstünde küçük Aydın’ın babasının terzi dükkanına uğranacak ve bayram sabahına sarkmış işleri tamamlamaya ve tamamlatmaya çabalayan Terzi Sadık’tan kısa da olsa işe ara verip onun annesine, Aydın’ın ninesine, büyük teyzesine ve ortanca teyzesine ve amcasına gidip bayramlaşmak için faytona binmesi istenecektir.

Fayton terzihanenin önünde bekler, anne, kocasına “Haydi ama, çabuk ol. Biraz ara versen kıyamet kopmaz Sadık” diye seslenirken, küçük Aydın dükkanda hâlâ teyel söküp, soğumaya başlamış kocaman ütülere kömür dolduran,  bir karton parçası ile çabuk yanması için yelleyen, akranı, çırak Hüdai ile gözgöze gelmemeye çalışır.

Bayram henüz Hüdai’ye de gelmemiştir. Hüdai’nin babası, tarla kiralayıp tütün eken Besim amca, oğluna bayramlık diktirmiş midir bilinmez.  Peki terzi Sadık onca iş arasında çırağına  avuç içi kadar kumaştan bir yeni pantolon dikivermiş midir? Azarlanırım kaygısı ile o da sorulmaz. Fayton yoluna devam eder…

Şekerci Hafız bayramlaşmaya gidenler için dükkanın önünde sergi açmış; renk renk şekerler; akideler, leblebi şekerleri, peynir şekerleri, gülsuyu kokan lokumlar, çocuklar için elma şekerleri… Faytonun tepesinden dükkanın içi de görülüyor. Orada kendinden büyük bir tahta kepçe ile altında odunlar yanan koca kazanda şeker şurubu karıştıran Figo’yu (Fikret'i) görürsün. Göz göze gelmemeye çabalarsın. Figo’nun bayramlığı var. Biliyorum, Terzi Sadık dikti. Ama Figo bayramlığını bayramdan sonra giyebilecek. Hafız  amca insafa gelirse belki bayramın son günü… Bayram boyunca Figo şurup kazanını karıştıracak, serginin başında duracak, dükkanı süpürecek, kese kağıtlarına doldurulmuş şekerleri  müşterilere uzatacak.

“Haydi baba, seç artık alacağın şekeri, bırak Hafız amcayla pazarlık etmeyi. Bir an önce fayton yola çıksın. Figo ile gözgöze gelmek istemiyorum.”

Bir sokak öteden mahalle arkadaşın Figo’ya bayram, bayramdan sonra gelecek…

 

*    *    *

 

Çocuk yüreğim artık yaşlı bir yürek oldu. Ama bayram sabahlarının o ince sızısı hep içimde…

Akranlarım, arkadaşlarım İlhan, Hüdai, Figo…

Bugün çocuklarım, torunlarım, bayram sabahları çalışmak zorunda olan binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca  İlhanlar, Hüdailer, Figolar…

Hepinize en ucuzundan olsa yeni bayramlıklarınız içinde, kalaylı tencerelerde pişmiş bayram yemeğine kaşık sallayıp, ardından harçlıklarınızla Hafız amcamlardan dilediğiniz şekeri alabildiğiniz bir bayram sabahı dilerim.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim