28 Nisan 2014

Bayram günü bayram yerinde olmak gerek

Ne haftaydı ama… AKP kanadının cumhurbaşkanı adayı için papatya falı açıp “Erdoğan mı, Gül mü” tartışmasıyla başladık.

Ne haftaydı ama…

Haftaya AKP kanadının cumhurbaşkanı adayı için papatya falı açıp “Erdoğan mı, Gül mü” tartışmasıyla başladık.

23 Nisan günü Başbakanlık internet sitesinde 9 dilde “1915 taziyesi” patladı. “Amanın bu da ne, Başbakanın kafasına tuğla mı düştü, yoksa diplomatik bir dümen mi çevriliyor” derken Haşim Kılıç kürsüye çıktı, kimilerine göre AKP tepelerini tepeledi, tokatladı, azarladı; kimilerine göre hukuk devleti dersi verdi.  Anayasa mahkemesi ile AKP tepelerinin karşılıklı kılıç-kalkan kavgasını izlerken BDP’lilerin haftalardır ertelenen İmralı ziyareti gerçekleşiverdi ve Öcalan’ın  “Dönem karakter değiştiriyor; her an derinlikli çözüm de, çatışma ihtimali de devrede” mesajı ulaştı.

Yattım kalktım yedi gün izin aldığıma şükrettim. Yoksa bu denli kaypak, oynak, fırıldak gündeme yetişmek zorunda kalacak ve helâk olacaktım.

Sonuç: Sayılı gün de, benim sadece yedi günlük iznim de bitti ve kürkçü dükkanına döndüm. Kendime umutsuzca da olsa “Nice nice yedi günler” dileyerek yeni haftaya başlıyorum.

Tabii “Sakin, hareketsiz, gündemi değişmeyen bir hafta umuduyla” da diyebilirdim ama, ne mümkün!..

Üç gün sonra 1 Mayıs

*    *    *

1 Mayıs.

Yani işçilerin, emekçilerin bayramı.

Kitap “İşçi sınıfının birlik ve mücadele günü” diye yazıyor.

Yazsın. Birlik ve mücadele gününde bayram yapılmaz demiyor ya…

Bayram dediğin bayram yerinde yapılır. Gözlerden uzak, betonla sıvanmış  gelip geçenin pek kıt olduğu yapay meydanlarda değil.

1 Mayıs bayramının bayram yeri de bellidir: Taksim meydanı.

Hani dört yıl önce, 2010’da AKP’nin  “Artık 1 Mayıs hem Bayram hem Taksim’de kutlu olsun”  afişinde dillendirdiği meydan…

Halkına (sadece seçmenine değil, bu ülkenin halkının tümüne) saygısı olan siyasetçi bayramın bayram gibi kutlanması için kolları sıvar; bir gün önceden bayram yerini sulatır, süpürtür, gelin gibi süslenmesine destek olur; belediyesinin olanaklarını seferber eder; trafik polislerine bayram yerinin trafikten arındırılması talimatı verir;  çevik kuvvetine “Bugün sizin de bayramınız. Sivillerinizi, hatta bayramlıklarınızı giyinin, gidip siz de bayram edin” deyip  o gün izinli sayar…

Gözünüzden kaçmamıştır “Halkına saygılı olan siyasetçi” dedim.

Gel gör ki Taksim meydanını babasının tapulu mülkü sanan ve sayan zat günler öncesinden gürledi:

- Taksim’den ümidinizi kesin!..

Yine insaflıymış, “Hayattan ümidinizi kesin” de diyebilirdi.

Ama bayramı zehir etme kararlılığı ile yetinmedi, ekledi:

- Sendika başkanı burası bizim kutsalımızdır diyor. Lafa bak ya. Nasıl kutsalsa…

Bu soru cevapsız kalamaz. Vereyim:

- Bak… Kutsal sadece dinle imanlı ilgili değildir. Şili’de Santiago Stadyumu 11 Eylül 1973’den beri kutsaldır. Futbol fanatikleri için değil. O uğursuz günde Pinochet ve emrindeki üniformalı katiller binlerce sosyalisti, komünisti, demokratı o stadyumda topladılar, işkence ettiler, kimilerini öldürdüler…O gün bugün Şili’li emekçiler, işçiler, demokratlar her 11 Eylül’de o stadyumda toplanırlar ve yitirdikleri yiğit kadın ve erkekleri anarlar. O stadyumda, bir daha şarkı söyleyemesin, gitarının tellerine dokunamasın diye önce parmaklarını, sonra boynunu kırdıkları Viktor Jara’nın, kaçarak canlarını kurtarabilen Sergio Ortega’nın, Inti-Illimani'nin  türkülerini bir ağızdan çığırırlar. “El pueblo unido jamás será vencido” derler. Yani: Örgütlü halk yenilmez!..

Arjantin’de faşist cuntanın kaybettiği oğullarını ve kızlarını arayan “Mayıs anneleri”nin buluştuğu “Plaza del Mayo” kutsaldır.

Beyrut’ta  İttihatçı elebaşılardan Cemal Paşa’nın Osmanlıya başkaldıran Arap aydınlarını idam ettirdiği  meydanın adı Şehitler Meydanı’dır ve Lübnanlı Araplar için kutsaldır.

 “Nasıl kutsalsa” diye sormuştun ya. İşte böyle kutsaldır ve işte bu nedenle Taksim meydanı da kutsaldır…

*    *    *

Üç gün sonra 1 Mayıs.

Bayram. Benim de bayramım.

O bayram günü 9 yaşındaki oğlan torunumun elinden tutup, 9 günlük kız torunumunun  içinde uyuduğu bebek arabasını itip Taksim’de olmak isterdim.

Ama torunlarımı senin TOMA’larından, biber gazından ve ölümcül aygıtlara dönüşmüş biber  gazı fişeklerinden korumak istiyorum.

O yüzden yalnız başıma olacağım.

Ama orada olacağım…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"