Sayın Başbakan,
(Görüyorsunuz gayet saygılı bir hitapla başladım söze. Yani aşağıda okuyacaklarınızda hiç bir kötü niyet yok. Kaldı ki ben tanışmadığım, hatta samimi olmadığım kişilere hep ”sayın” diye seslenirim. Mesela “Sayın Öcalan” filan derim. Bu satırları iyi niyetimden kuşku duymamanız için yazıyorum).
Sayın Başbakan,
Meclis’te mlilletvekilleri bakanların cevaplaması isteğiyle soru önergeleri veriyorlar. Siz de bakanların bakanısınız. Yani size de sizin cevaplamanız isteğiyle soru önergesi verilebilir. Ancak günlerdir beklememe rağmen bizlerin (yani bu arada benim de) vekillerim olduklarını söyleyen zatlardan hiç ses çıkmadı. O yüzden vekillerim verdiğine göre yurttaş olarak benim soru önergesi vermeye haydi haydi hakkım olduğunu düşündüm. Umarım yanılmıyorumdur.
* * *
Sayın Başbakan,
Sanırım şimdi sorularımı sıralayabilirim.
Buyrun:
Bir: İki gün önce televizyon ekranlarında gözlerimi(zi)n içine baka baka “Ben polisimizi ezdirmem” buyurdunuz.
Neden bunu söyleme ihtiyacı duydunuz sayın Başbakan? Ben polisin ezildiği hiç bir olay hatırlamıyorum. Buna karşılık polisin ezdiği çok olay hatırlıyorum. Kimine tanığım, kiminde mağdur.
Başbakan olarak sizin göreviniz “Ben yurttaşımı ezdirtmem. Ne polise, ne askere” demek değil miydi? Diliniz mi sürçtü, yoksa siz sahiden polisin yurttaşlar tarafından, mesela genç yurttaşlarımız olan üniversite öğrencileri tarafından ezildiğine mi inanıyorsunuz?
İki: Geçen hafta İstanbul’da Dolmabahçe Sarayındaki çalışma ofisinizde üniversite rektörleri ile yaptığınız toplantıyı protesto etmek isteyen öğrenciler, çalışma ofisinizin çok yakınında polisten kıyasıya dayak yediler. O günün akşamı yine TV ekranlarında “Davet etmedik ki niye gelmeye kalkıştılar” diye sordunuz.
Sayın Başbakan, bu sözlerinizden bir protesto eylemi için önceden davet edilmemiz gerektiğini mi anlamalıyım? Çünkü önümüzdeki günlerde gerek Kürt sorununu çözmemek için gösterdiğiniz gayret, gerek ekonomik politikalarınızda defteri çoktan dürülmesi gereken vahşi kapitalizmi acımasızca uyguladığınız için sizi protesto etmeyi düşünüyorum. Madem gerekiyor beni bu protesto eylemim için davet eder misiniz?
Üç: İki üç gün önce Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesine gittiniz ve orada bir salonda konuşma yaptınız. Sordum soruşturdum. Güvenli bir ortamda konuşmuşsunuz. Yumurta riski filan yokmuş. Ancak sizin konuştuğunuz salonun dışında toplanıp sizi protesto eden öğrencilere Ankara polisi sille tokat, tekme yumruk, cop, gaz girişti. Öğrendiğime göre öğrencilerin protestosunun sadece sesleri sizin konuştuğunuz salona kadar ulaşabilmiş.
Bu durumda sayın Başbakan, ezilmesine göz yummayacağınız polislerinizi rahatsız eden, o seslerin sizin bulunduğunuz salona ulaşabilmiş olması mıdır? Yoksa genel olarak “Başbakan protesto edilemez” kuralı mı geçerlik kazandı? Bunu bilmek benim için önemli, çünkü yukarıda belirttiğim gibi sizi fena halde protesto etmek niyetindeyim. Bu demokratik ve anayasal hakkımı kullanırken hırpalanmak, çocuk düşüremezem bile (erkeğim ya) bacaklarımın arasındaki hassas bölgelere tekme filan yemek istemem.
Sayın Başbakan,
Gördüğünüz ve okuduğunuz gibi üç sorudan ibaret soru önergemi bilginize sunmuş bulunuyorum. Bu yurttaşınızın soru önergesini dilerseniz yazılı olarak cevaplayın. Kabulümdür. Dilerseniz Meclis’te kürsüye çıkıp cevaplayın. Ben Meclis salonunun basına ayrılan bölümünde de olsa izlerim nasıl olsa. Dilerseniz beni Ankaraya çağırın yüzbeyüz cevaplayın. Merak etmeyin yol ve otel giderlerimi T24 karşılayacaktır. Bu bizim titiz olduğumuz bir ilkedir. Hatta sayın başbakan dilerseniz, bizim eve buyrun. Cevaplarınızı bir yandan çay kahve içerken yüzüme karşı söyleyin.
Hepsi kabulümdür. Yeter ki bir yurttaşın soru önergesi cevapsız kalmasın...
Saygılarımla...
Aydın Engin
(Yurttaş)