12 Kasım 2012

Başbakan’a Akıl Lâzım! Veriyorum…

Diyelim ki anlamlarını tam da sindiremeden kullanılmış yabancı sözcükler yüzünden çorbaya dönmüş bir cümle için akıl takviyesi olsa da olur, olmasa da…

 

“Benim akla ihtiyacım yok” diyebilir.

“Sen aklını kendine sakla” diyebilir.

“Ben senden akıllıyım” diyebilir.

Yanılır…

Akla ihtiyacı var. Hem de şiddetle ve acilen…

Kürt tutuklu ve hükümlülerin sürdürdükleri açlık grevinde gün sayılırken gittiği Bali’deki resmi, Brunei’deki turistik geziden döndü. Ayağının tozuyla Diyarbakır’a uğrayıp Trabzon’a geçti ve orada açlık grevleri üstüne konuştu. Aynen aktarıyorum:

“Bu açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı bunlar şantajdır, bunlar blöftür, bunlar şovdur”.

Akla ihtiyacı var derken yanılmış mıyım?

Şu cümledeki sefalete bakın: Şantaj, blöf, şov…

Acaba hangisi?

Çünkü üçü birden olamaz…

Şantaj ise sahiden açlık grevi yapıyorlar ve “Şu şu taleplerimizi yerine getirmezseniz ölene kadar grevdeyiz” diyorlardır.

Blöf ise aslında açlık grevi filan yapmıyorlar, yapıyor numarasına yatıyorlar demektir.

Şov ise bundan açlık grevi yapıyorlar ama bunu bir siyasal gösteriye dönüştürüyorlar anlaşılır.

Hangisi?

Diyelim ki anlamlarını tam da sindiremeden kullanılmış yabancı sözcükler yüzünden çorbaya dönmüş bir cümle için akıl takviyesi olsa da olur, olmasa da…

Kabul…

Pekiiii, şantaj ve şov ise, kimileri için çoktan aşılmış kritik eşiğin ardından hapishanelerden tabutlar çıkacağını anlamayanların şiddetle ve acilen “akla ihtiyaçları” yok mudur sizce?

Kangren olmuş ve son dönemdeki tırmanışla barut fıçısına dönmüş Kürt sorununda cezaevinden çıkacak tek (evet tek) bir tabutun bile bu ülkeyi geri dönüşsüz bir çatışma ortamına sürükleyeceğini, terör dalgasının bütün ülkeyi saracağını görmemek akıl yetmezliğinden öte neyle açıklanabilir ki?

Üstelik bu kadar efelenmeye, kostaklanmaya gerek de yok.

Atılacak adımlar aslında atıldı.

Anadilde savunma hakkını sağlayacak yasa teklifi –bildiğim kadarıyla- bütün bakanlarca imzalandı. Bugün meclise inse kabul edilip yasalaşsa bir adım tamam olacak.

Öcalan’ın “teröristlerle kucaklaşmayanlar” ile ve KCK sanığı yapılmamış avukatlarca görüşebileceği söylendi. Tamam, Diyarbakır Baro Başkanı, saygın hukukçu Mehmet Emin Aktar kimseyle kucaklaşmadı ve KCK sanığı da yapıl(a)madı. Kosterin kaptanına söyleyin, motoru çalıştırıp ısıtsın, Mehmet Emin Aktar’ı alıp İmralı’ya gitsin. Koster olmayacaksa ben Marmara Adasından herhangi bir balıkçı teknesine haber salarım, anında Mudanya’da biter, kısa süre sonra da fırtına bile olsa İmralı iskelesine halat bağlar…

Vereceğim akıl bu kadar ve bu kadarı yeter de artar…

Ama yazıyı noktalamadan bir çift söz de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’e…

Kiminiz kameraların karşısına geçerek, kiminiz “temas heyeti” üyeleri ile görüşken, kiminiz sorunu çözmek için kendileri öne çıkmadan çaba gösteren Türk ve Kürt aydınlarla yaptığınız telefon görüşmelerinde “Çözüme az kaldı. Çözüyoruz” mesajları iletiyorsunuz.

İçten olduğunuza, gerçekten de tabutsuz bir çözüm istediğinize inanıyorum. Ancak sizin her “umut dağıtan” mesajınız Başkanınızın nobran diline çarpıp paramparça oluyor. Sizi ciddiye alanlar arasıda “Bunlar aslında iyi polis-kötü polis oyunuyla bizi oyalamaktalar mı” sorusu gitgide daha sık sorulur oldu.

Haberiniz olsun.

Hepimizin gözleri önünde yapmanız şart değil, ama Başbakanınıza “Efendi, aklını başına topla” demenizin zamanı geldi de geçiyor bile…

Bundan da haberiniz olsun…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"