Bugün Pazar ve benim yazı günüm değil.
Sanırım okuyorsunuz, görüyorsunuz,T24’de pazar günlerini Hakan Aksay parsellemiş durumda. İncelikler ve üslup zenginlikleri ile taçlanmış “Pazar Yazıları” yazıyor.
İyi hoş da onun “Pazar yazıları”yla topladığı hayran kitlesi bende aşırı bir kıskançlık yaratıyor.
Biliyorum kıskançlık kötü bir huydur. Ama kabul edin ki aynı zamanda etkili bir itici güçtür. Nitekim her pazar üstesinden gelemesem de en azından bu Pazar meydanı tek başına Hakan Aksay’a bırakmamaya kararlıyım.
Ancak ben onun gibi “Puslu pencereden bakan aşık bir kadın” ya da karlarla kaplı Mıskova (ki çok güzeldir) ya da gençlik yıllarının tutkulu ve sonu gelmeyecek aşk öyküleri gibi yazılar döktüremem. O yüzden size iki fıkra anlatarak Pazar gününden pay kapmaya çalışacağım.
Buyrun…
* * *
Bektaşi babası dere kıyısına oturmuş, ıslak çamurdan insan suretinde heykelcikler yapıp güneşte kurumaları için yanyana diziyormuş. Softa onu görmüş, tepesine dikilip gürlemiş:
- Bire nabekar, bre zındık, insan suretinde cisim yaratmak Allaha mahsustur. Yaptığın cehennemlik günahtır. Utanmaz, arlanmaz, cehennem ateşinden korkmaz mısın sen?
Baba erenler gülümsemiş, bir yandan elindeki çamura biçim verirken bir yandan softayı cevaplamış:
- Üzme tatlı canını molla, demiş, günah filan değildir. Rızkını vermedikten sonra yap yap sal, yap yap sal…
Armağan: Bu fıkrayı yeni yılda üç çocuğa zam yapıp dörde, beşe çıkaran Başbakan’a armağan ediyorum…
* * *
Bir Türk, bir Kürt bir de papaz sohbet ede ede komşu kasabaya gidiyorlarmış. Yol üstünde kocaman bir üzüm bağının yanından geçerlerken gözleri olgunlaşmış, neredeyse balı akan üzüm salkımlarına takılmış. “Şu koskoca bağdan iki üç salkım koparmışız ne olur ki” deyip yola yakın asmaların birinden birer salkım üzüm koparıp, bir ağaç gölgesine çöküp yemeye başlamışlar.
Ama çok geçmeden asmaların arasından bağın sahibi çıkagelmiş.
Bizimkileri şöyle bir süzdükten sonra Papaz’a dönmüş:
- Ulan haydi bu ikisi Müslüman, benim din kardeşlerim. Peki sana ne oluyor? Bir müslümanın bağından üzüm çalmak sana mı düştü gavur oğlu gavur ?..
…deyip zavallı papaza basmış sopayı, vurmuş yumruğu, harap etmiş garibi. Papazın işi bitince Kürde dönmüş:
- Ulan Allahın Kürdü, yanındaki Türktür, soydaşımdır. Peki sen ne hakla bir Türkün bağından üzüm çalıyorsun Kürt oğlu Kürt?..
…deyip Kürde basmış sopayı, vurmuş yumruğu, onu da harap etmiş…
Ardından olup bitene bakıp üzüm yemeğe devam eden Türke dönmüş:
- Behey uğursuz, behey hırsız. Burası babanın bağı mı ulan ? Elalemin bağıından üzüm çalmak neymiş göstereyim sana…
…deyip bu defa da Türke basmış sopayı, vurmuş yumruğu, onu da ötekiler gibi yere sermiş.
Yere yığılan Türk bir yandan belini oğuşturup, kanayan kafasına mendil basarken bir yandan da Kürde dönmüş:
- Halt ettik Keko demiş, fena haltettik. Papazı dövdürmeyecektik.
Armağan: Bu fıkrayı Hrant Dink’in öldürülmesini ve sonrasını öylece izleyip, yetmezmiş gibi “Ama o da öyle sözler söyledi ki… Yani biraz da arandı” filan gibi utanç cümleleri kuranlara armağan ediyorum…
* * *
…Ve böylece “Pazar yazısı”nı noktalayıp meydanı Hakan Aksay’a bırakmamış olmanın keyfi ile kendime kocaman bir tas kahve yapmaya gidiyorum…
Herkese iyi pazarlar…