Kürtler anadil konusunda ısrarlı.
Ben Kürt değilim. Ama ben de ısrarlıyım. Her halkın anadilini öğrenmek, geliştirmek, o dilde sanatsal, kültürel, siyasal, dilbilimsel ürünler vermek hakkıdır. Hele hele günlük dilde annesine, babasına, sevdiğine kendi anadilinde seslenmek anasının ak sütü kadar hakkıdır.
Başbakan Erdoğan aynı kanıda değil. Son günlerdeki konuşmalarının satır aralarından bunu çıkarmak zor değil. Ama satır arası okumaya da gerek yok. Siyasal çizgisi gereği Erdoğan’ın destekçisi olması gereken Hürriyet Yazarı (ve yeni Radikal’in çiçeği burnunda yayın yönetmeni) Eyüp Can, Başbakan’ın Kürtçe eğitim ya da öğretim konusundaki tutumunu aktarıyor:
“Anadilde nerede isterseniz orada kurs açabilirsiniz ama bizden resmi olarak anadilde eğitim beklemeyin. Türkiye'nin resmi dili Türkçedir. Anadilde eğitime gitmenin ülkeyi bölmeye yönelik bir girişim olduğunu söylüyoruz.”
Bu bulanık bir cevap. Eğitim ile öğretim arasındaki ayrımı bilerek ya da bilmeyerek yok sayan bir yaklaşım.
Eyüp Can da bunu farketmiş ve bir gün sonra, Başbakanın yazılı ve görsel medyanın yayın yönetmenleri ile yaptığı toplantıda bunu sormuş:
- Anadilde eğitime karşısınız. Peki anadilin okullarda öğretilmesine de karşı mısınız?
Cevap geçiştirilmiş. Ama Eyüp Can açıkça “Ben, buna da karşı olduğu izlenimi edindim” diyor...
Buraya kadarı AKP tarafının tutumu, tercihi...
Kürtler aynı kanıda değil. Onlar için Anadil yeni anayasanın olmazsa olmazı. Üstelik yeni Anayasa çıkmaz ayın son çarşambasına filan kalırsa oturup bekleme niyetinde de değiller. “Sivil itaatsizlik” diye tanımlanan (şiddet içermeyen) eylem türünü sık sık ve bol bol kullanacağa benziyorlar. Tabii bu son cümle BDP’yi bağlar. Eşbaşkan Demirtaş aynen böyle dedi. Ama PKK kanadı ne eder, ne eyler bilemem. Bildiğim, mayın döşeme, tetik düşürme sivil itaatsizlik kavramının içine sığmıyor.
Taraflar görüşlerini bu açıklıkta koyunca önümüzdeki dönemin tartışmalarının ağırlığını ve hatta gerilimlerin şiddetini şimdiden öngörmek pek zor değil.
Kürtlerin besbelli ki yeni bir Anayasa tartışmasının eksenine koyacakları koşullardan biri, belki en önceliklisi anadilde eğitim olacak. Yani öyle “TRT’de Kürtçe yayına başladık ya, daha ne olsun” ya da “Anadilini öğretmek isteyen kurs açsın. Engelleyen mi var” yollu savunmalar, gerekçeler, mazeretler Kürtlere fazla bir anlam ifade etmeyecek.
Eğer Başbakan, süreceği anlaşılan müzakerelerde pazarlık gücünü artırmak için fiyatı çok aşağı (ya da yukarı) çeken bezirgan kafası ile davranmıyorsa Kürtlerin taleplerini asgari düzeyde bile karşılamaya niyetli değil...
Yani durum şimdilik kimi meslektaşların “umut veren bir gelişme” nitelemelerini haklı kılacak bir tablo sergilemiyor. Kürtlerin de uzlaşabilecekleri bir yeni Anayasa girişimi daha yolun başında “BDP vetosu” ile karşılacağa benziyor. Bu sadece yeni anayasa girişimlerini zora sokmakla kalmayacak, Kürt sorununun barışçıl çözümüne giden yolu da tıkayabilecek...
* * *
Nedir Başbakanı ve AKP yönetici kadrolarını “uzlaşmaya uzak” bir konuma iten neden(ler)?
Türkiye’deki sünni İslamın bilinçaltında en az din kadar güçlü bir etkinliğe sahip “Türk milliyetçiliği” olabilir mi ?
Başbakan’ın referandum öncesi “İktidar olduk ama muktedir olamadık” sözünde ifadesini bulan Hükümet ve parlamento dışı güçlerin perde arkasındaki baskıları olabilir mi ?
Ve hepsinden önemlisi: Kürtlere anadillerinde öğretim (hatta eğitim) hakkı tanınması Türkiye için kötü müdür? Kötü sonuçlar mı doğuracaktır? Böyle yollar izleyen başka ülkelerin başına çok kötü sonuçlar mı gelmiştir?
Sorulara duygularla değil akılla ve somut gerçeklerle cevap gerek.
Yarın bunu deneyeceğim...