Sabah erkenden kalksam... Günlerdir kan çanağına dönmüş gözlerle 19 Ocak sabahına (bugüne) hazırlanan çocuklara telefon etsem,“Ben yürüyüşe gelmiyorum. Agos’un önüne de gelmeyeceğim” desem. Onların “Hayrola, ne oldu abi” filan gibi sorularına vakit bırakmadan telefonu kapatsam...
Sonra katılmaya söz verdiğim televizyon kanallarını arasam, “Hrant’tın bir başka arkadaşını arayın. Ben katılamayacağım” desem. Onların “Son anda bu olur mu” yollu itirazlarını dinlememek için telefonu yine kapatıversemn...
Bostancı İskelesi’nin yolunu tutsam; gemi, motor ne bulursam atlayıp Kınalıada’ya gitsem.
İskelenin oradaki kahvelerden birine çöksem; ıhlamur söylesem; kokusunu da buğusunu da içime çeksem; öyle yapayalnız, tek başıma martılara, denize, baksam; anıların gitgide daralmış, silikleşmeye yüz tutmuş yollarında volta atsam; gözlerim dolarsa, önlemek için yıllanmış tiyatrocu tekniklerine başvurup dilimle üst damağımı gıdıklamaya filan kalkışmadan gözyaşlarını özgür bıraksam; gözyaşının tuz tadı rüzgarın üfürüp getirdiği denizin tuz tadına karışsa...
Karnım acıkmadığı halde öğlene doğru o “bizim” salaş meyhaneye girsem. “Sait Faik Burgazadası diye yazmış ama aslında anlattığı Kınalı’dır ve bu meyhanedir” dediği; ben dalga geçince olanca ciddiyetiyle “Vallaha da billaha da ahparik, o ada burasıdır, Kınalı’dır ve bu meyhanedir” diye yinelediği “bizim” meyhanenin kış ayazında buğulanmış camların dibindeki bir masaya tek başıma çöksem. Meyhaneciye “Bize (“Bana” değil “Bize”) bir küçük rakı, beyaz peynir, kızarmış ekmek getir” desem. Meyhaneci benim çocuksu fantezimi konuşmadan anlasa, masaya iki bardak koysa...
Gün ağır ağır kararsa...
* * *
Aydın Engin bu çocuksu yazı serüveninden silkinip uyansın. T24 okurlarına dönsün, “Hatırlayın haftanın ilk yazısı ‘Davranın: Hrant Haftasındayız’ başlığıyla çıkmıştı. Hafta öyle başladı, öyle bitecek” desin. T24 okuru bunu anlar. Üç beş çıkıntılık meraklısı dışında, bu yaşlı ve yaslı ve yorgun yazara hak verir.
Örneğin bu gün yürüyüş başlamak üzereyken alelacele ve hatta çalakalem yazılmış bu Tırmık’ı hoşgörür.
Ben “Bu dava biz bitti demeden bitmez” diye haykırmaya gidiyorum. Yazıyı okumayı çabuk bitirin ve yola çıkın. Gecikmeyin. Saat tam 13’de Taksim’de buluşalım e mi?..