Bektaşi babasının pek sevdiği, dergâha yeni katılmış bir Derviş Mehmet varmış. İyi çocukmuş, hoş çocukmuş, ama pek küfürbazmış. Baba erenler derviş Mehmet’in küfürleriyle baş edemeyince Mehmet’in ağzına bir bakla tanesi yerleştirmiş. Mehmet ağzını açtığında bakla dilinin ucuna geliyor, o da küfür etmekten vazgeçiyormuş.
Bir gün ikisi, birden bastıran yağmur altında koşar adım yürüyüp sığınacak bir dam altı arıyorlarmış. Tam bir evin önünden geçerken bir kadın kapıda belirmiş, yalvarırcasına:
- Baba erenler, demiş, Allah rızası için bir dakikacık bekler misin?
Beklemişler mecburen. Bu arada tepeden tırnağa da sırılsıklam olmuşlar. Neden sonra kadın yine kapıda belirmiş:
- Sağolasın efendi baba demiş, tavuğu kuluçkaya yatırıyordum da kapıda bir sarıklı durursa çıkan horozların ibiği büyük olur dediler, o yüzden beklettim sizi...
Mintanından, sarığından, saçından, suratından sular sızan Baba erenler yanındakine dönmüş:
- Derviş Memet, demiş, çıkar ulan şu ağzındaki baklayı...
* * *
Durup dururken fıkra anlatmadım. Ben de sağanak yağmur altında sırılsıklamım. İdris Naim Şahin’di, Tayyip Erdoğan’dı derken bunlar toplu taarruza geçtiler. Ha bire konuşuyorlar ve ettikleri laflar sağanak gibi üstümüze yağmakta.
Çaresiz, ağzıma kocaman bir bakla tanesi aldım. Gazeteleri öyle okuyor, TV haberlerine öyle bakıyorum.
Meselâ:
Kravatlı molla takımının RTÜK’ün başına getirdiği Davud Dursun, CNN Türk’te Ayşenur Arslan’ın sorularını yanıtlıyor. Soru Behzat Ç. dizisinde komiser ile savcı sevgilisinin nikah kıymaya zorlanması üstüne...
RTÜK Başkanının cevabı:
- Bizim dizilere aile kurun, evlenin diye ne bir tepkimiz var ne de çabamız var. Bunlar evlenmiş. Allah mutlu bahtiyar etsin.
Buyrun burdan yakın.
Siz “Bu durumdan genel ahlak bozulur; hiç polis komiseri ile koskoca savcı nikahsız yaşar mı, ayıp ayıp” dediniz. Senarist de evlendirdi. Olan bundan ibaret. Onlar oyuncu. Sahici değiller. “Allah mutlu bahtiyar etsin” buyurdunuz (“Mutsuz bahtiyar” nasıl olunur acaba?). Yani Erdal Beşikçioğlu ile Canan Ergüder evlenmediler, “mutlu bahtiyar” olmaları için hiç bir sebep yok. Sonra siz koskoca RTÜK Başkanısınız. Yani...
Şu baklayı ağzımdan çıkarsam mı acaba?
Yok yok dursun! Neme gerek...
* * *
Başbakan THY’deki emekçi direnişi üstüne konuştu:
- Bir grev olduğu zaman bunun bedelini kim ödeyecek, kim öder? Millet ödeyecek, millet öder. Bu stratejik bir kurum ve bu stratejik kurumda atılacak bu tür adımlar ciddi manada ülkemizde çöküşün habercisi olur ki, buna fırsat vermemek gerekir diye düşünüyorum.
Başbakan böyle düşünüyor. Ben de “Demek ki millet ile THY çalışanları iki ayrı grupmuş. Millet başka, THY çalışanları başkaymış” diye düşünüyorum. Demek ki millet zarar göreceğine THY çalışanları zarar görsün daha iyi, öyle mi?
Şu baklayı ağzımdan çıkarsam mı acaba?
Yok yok dursun! Neme gerek...
* * *
AKP’nin fetvacıbaşısı olduğu söylenen, Yeni Şafak’ta köşe yazarlığı da yapan Hayrettin Karaman hoca da kürtaj tartışmasına girmiş. Fetva verecek ama Kur’anda bir cevap bulamamış.
Kendi yazıyor: “Kur'ân-ı Kerim'de ve hadîslerde -muhtemelen nadiren uygulandığı veya hiç uygulanmadığı için- cenînin kasten öldürülmesine temas edilmemiştir...”
Burdan ne çıkar?
Kürtaj’ın Kur’anda yeri yokmuş. Ama Tayyip Erdoğan’a ve takımına olumlu fetva lazım. Karaman hoca da bin dereden su, fıkıhtan, fakihlerden ince yorum getirerek, “Cenine ruh ne zaman üflenir” gibisinden bilimsel kanıtlar öne sürerek fetvayı veriyor:
- Kürtaj cinayettir ve dahi haramdır...
İyi mi? Kürtaj yaptır, cinayetten hapsi boyla, ölünce de cehennemi boyla...
Şu baklayı diyorum...
Yok yok dursun! Neme gerek...
* * *
TBMM’de birçok komisyon var: Anayasa Komisyonu, Bütçe Komisyonu, Darbe Komisyonu, İnsan Hakları Komisyonu filan gibi... Anladığım kadarıyla bir de “Erkek Hakları Komisyonu” var. Bakmayın resmi adının ”İnsan hakları Komisyonu” olduğuna. Başkanlığı üstlenen kravatlı molladan daha mı iyi bileceksiniz... Başkana göre komisyonun görevi erkek egemen toplumda erkek egemenliğini daim kılmak.
Başkan AKP’li, Ayhan Sefer Üstün. Kürtaj üstüne bilgece laflar etme yarışında genel başkanından geri kalmamak için kolları sıvamış gibi. Çok bilgli bir zat. Mesela Bosna’da olup bitenleri çok iyi biliyor.
Oralarda çalışmışlığıma, savaşı izlemişliğime rağmen meğer ben yanlış biliyormuşum. Ben Bosna savaşı sırasında Sırp faşistlerinin etnik temizlikle yetinmeyip, Sırp askerler arasından seçtikleri damızlıkları Müslüman Boşnak kadınların ırzına geçirtip, sonra da gebe kalan Boşnak kadınların karınlarındaki ceninleri bir yolunu bulup düşürmelerini önlemek için sert önlemler aldıklarını; kadınlar zorunlu olarak doğurduktan ve çocuklar iki yaşına geldikten sonra, Sancak özerk bölgesinde boşalttıkları bir kasabayı “Sırp erkeklerce döllenmiş babasız çocuklar” ve onların çaresiz anneleri için bir tür toplama kampına dönüştürdüklerini sanıyordum. O kasabadan geçirdiğim altı saatin karabasanı, kapı önlerinde oynamadan toplaşmış mavi gözlü, sarı saçlı çocuk kümelerinin ve onların “dokunsan ağlayacak” annelerinin belleğime çıkmamacasına kazındığını; bugün de -mesela bu satırları yazarken de- yüreğimin daraldığını, gözlerimin ıslandığını ve içimde bir öfke ve isyan dalgasının kabardığını...
Bütün bunları yanlış öğrenmişim. Gerçek öyle değilmiş. Gerçeği, TBMM’nin Erkek Hakları Komisyonu” başkanı olan boynu kravatlı, kafasının içi “errrrrekkkk” AKP yiğidi biliyormuş. Biz de öğretti. O Müslüman Boşnak kadınlar, o “Sırp damızlıklarınca döllenmiş babasız çocukları” doğurmuşlar, çünkü çocuk aldırmanın günah olduğunu bilecek kadar dinlerine bağlıymışlar...
* * *
Ağzımdaki şu baklayı diyorum...
Yok yok dursun! Neme gerek...
Yuf sana Aydın Engin, bin kere yuf sana!..
Çıkar ağzından baklayı.
Bedeli olursa, öde!..