Ona sadece bir kez “Mihri Bey” dedim. Cümlemi tamamlatmadı:
- Ya abi de, ya yoldaş de. Biz beyliğe karşı, beylere karşı döğüşmüyor muyuz?
Ondan sonra ona hep “Abi” dedim. Siyasal olarak -zıt değilse bile- çok farklı yerlerde olduğumuzda da o hep “Mihri abim” oldu.
95 yıllık bir yaşamı dün noktaladı.
Onun ardından yazılar yayınlanacak.
Kimilerinde birkaç övgü, birkaç saygı cümlesinden sonra “Amaaa...” ile başlayan cümleler, paragraflar olacak.
Mesela “Türkiye sol hareketine Milli Demokratik Devrim tezini getirerek soldaki milliyetçi damarı güçlendirdi” denecek...
Mesela “Türkiye Komünist Partisi yönetimindeki kadrolarla olan kavgasında sık sık anti-sovyetik bir çizgiye savruldu ve bu çizgi ondan çok derin etkilenen gençlik kitleleri arasında da kök saldı” denecek...
Mesela “1960’lı yılların sonlarında Türkiye sosyalist hareketinin en yığınsal kesimlerinin işçi sınıfı çizgisinden sapıp askerlerden gelecek bir ‘ilerici-devrimci darbe’yi desteklemelerine yol açan bir sapmanın başlıca sorumlusu, ideolojik önderi oldu” denecek...
Mesela “Tamam 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Marksist ve Leninist klasikleri Türkçe'ye kazandırıp, Türkiye sosyalist hareketinin Fabian solculuğundan kurtulup Leninci parti kavramıyla tanışmasının esas mimarı o idi. Ama çok savruk hatta bazan bilinçli olarak yapılmış yanlışlar içeren çevirilerle bilinçlerin bulanıklaşmasına da o yol açtı” denecek...
Mesela “Önderlik ettiği Milli Demokratik Devrim hareketine ‘Ordu Gençlik Elele Milli Cephede’ gibi sloganlarla vurduğu damga, sosyalist hareketin emekçi kitleler içinde yayılmasının önünü istemeden de olsa kesti ve hareketin öğrenci-gençlik’le sınırlanmasına yol açtı” denecek...
* * *
Bunları rastgele ve tahmin ederek seçtim. Benim aklıma gelmeyenler ya da yazıyı uzatmamak için sıralamadıklarım da var.
Üstelik bunlar mutlaka yanlış ya da çok da yanlış olmayacak.
Ama onun ardından bunları “demek” haklı olmayacak. 1960 ve 1970’li yılların olgularını 2011’in gözlükleri ile değerlendirmek gibi bir haksızlık içerecek.
O yüzden o dönemlerde Mihri Abi’nin akranları ya da etkilediği kuşaklar içinde yer alıp bugün böyle eleştiriler sıralayanlara dönüp “Öyleyse ilk taşı günahı olmayan atsın” demek gerek.
* * *
Bir dönemdi.
Dünyayı değiştirmek isteyen kuşakların bu ülkü için kendilerini tümüyle (Dikkat: Tümüyle. Akılları, hünerleri, bilinçleri, bilgileri ve bedenleriyle, yani tümüyle) adadıkları bir dönemdi.
Bu adanmışlığı kavramadan ne Mihri abi anlaşılabilir, ne Mahir Çayan, ne Deniz Gezmiş, ne İbrahim Kaypakkaya ne adı ünü duyulmamış yüzlerce ve yüzlerce devrimci yiğit...
Ben, Mihri Abi’yi ölümünün haberini aldığımız şu günde saygı ile anmaktan yanayım.
Yaşamını sosyalizmin yolunu açacak devrim ülküsüne adamış kuşakların bir simgesi olduğu için böyle.
Üstelik soğuk, hesaplı bir sosyalist önder gibi değil, devrimciliğin coşkusunu ve romantizmini de doya doya yaşamayı seçmiş; Yunan İç Savaşında Kapitan Kemal de olabilecek; 1951 TKP tevkifatında başının gölgesini önüne düşürmeyecek; ileri yaşında kendini sosyalist hareketten emekliye ayırmayı aklının ucundan bile geçirmeyecek bir Mihri Abi olarak anmak istiyorum.
Yoksa İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Profesör Fritz Neumark’ın yanında başladığı akademik kariyerini güvenli limanlarda sürdürebilirdi ve biz Mihri Abi’nin ölüm haberini “Tanınmış iktisat profesörü Mihri Belli aramızdan ayrıldı” gibi satırlarla öğrenirdik.
O adanmış yaşamı doya doya yaşayan kuşakların tümüne Mihri Abi’nin kişiliğinde bir kerre daha selam, bir kerre daha saygı...