03 Kasım 2010

Adalet Bakanı'na Açık Mektubumdur

Gözünüzden kaçmamıştır, “Adalet Bakanlığına” değil “Adalet Bakanı'na” diye yazdım. Yani bu sizin şahsınıza...

Sayın Bakan,
Gözünüzden kaçmamıştır, “Adalet Bakanlığına” değil “Adalet Bakanı'na” diye yazdım. Yani bu sizin şahsınıza yazılan bir mektup.
Hatırlayacaksınız, Anayasa referandumunun hemen ardından çok sayıda yurttaş, kimileri gruplar halinde, kimileri bireysel, çok sayıda kentte 12 Eylül darbecileriyle ilgili suç duyurusunda bulundu... 
Ülkemizde suç duyurularının pek işlemediğini, işletilmediğini kişisel deneyimlerimle iyi biliyorum.  Ancak  12 Eylül darbecileri hakkındaki suç duyurularının farklı bir anlamı ve derin bir önemi olduğu kanısındayım.
Suç duyurusunda bulunan yurttaşların – ki kimileri yakından tanıdığım dostlarım, arkadaşlarımdı -   başvurularını kovalayıp kovalamadıklarını bilmiyorum. Kovalamadılarsa bu onların ayıbıdır. Ama kovaladılarsa ve dişe dokunur bir sonuç alsalardı zaten duyulurdu diye düşünüyorum.
Bakan olarak siz, üyesi bulunduğunuz partinizin  pek çok sözcüsü darbelere karşı olduğunuzu, darbelerin birer demokrasi suçu olduğunu defalarca söylediniz. Aynı kanıdayım. Sizinle aramızdaki fark, benim bu görüşümü ete kemiğe büründürecek adımlar atma yetkim ve gücüm olmamasında. Ama sizin durumunuz öyle değil. Kendisine yapılan suç duyurularını işleme koymayan, işleme koysa bile raflarda tozlanmaya, zamanın çürütücü etkisine terkeden savcıları uyarma, hesap sorma ve hatta re’sen görevlendirme yetkiniz var.
Çok sayıda suç duyurusu ile ilgili olarak özel bir savcının görevlendirildiği ve onun bütün suç duyuruları üstünde çalışarak bir karar vereceği gazetelerde haber olarak çıktı. Ama sonra?..
Neredeyse iki ay geçti ve şu ana kadar –eğer doğruysa- özel görevli savcıdan ne bir ses ne bir soluk.
Bunu bir yurttaş olarak ben sindiremem; “Savcı öyle münasip görmüş” deyip susamam.
Peki siz?
12 Eylül elebaşılarının yargıç karşısına suçlu olarak çıkarılmamaları, hesap vermeye zorlanmamaları sizin vicdanınızı kanatmıyor mu?
Benim kanatıyor ve buna razı olamam.
12 Eylül bu ülkede üç beş yıl süren kanlı bir askeri diktatörlük olarak tanımlanamaz. O darbenin bu ülkenin geleceğini kararttığını, ülkeyi siyasal ve kültürel bir çöle çevirdiğini sizin de bilmeniz gerek. Sadece işkence tezgahlarına yatırılan genciyle yaşlısıyla, kadını erkeğiyle binlerce ve binlerce yurttaşın çektiklerinden söz etmiyorum. Doğrudan bu ülkenin geleceğini karartma suçundan söz ediyorum. Adı “Adalet” olan bakanlığınızın, savcıların –ya da savcının- bu umursamaz tutumuna seyirci kalmasının adaleti derinden yaraladığını bilmiyor olamazsınız.
Bu ülkede hiç de kısa sayılmayacak kadar uzun süredir gazeteci, haberci olarak çalıştım, çalışıyorum. O yüzden “Kuru lafa karnım tok” deme hakkım var. Nice sözler duydum, haberleştirip çalıştığım gazeteye aktardım ve o sözlerin nasıl tutulmadığını da gördüm, onları da haberleştirip çalıştığım gazeteye aktardım. 
Adalet Bakanı olarak siz de referandum öncesinde söz verdiniz. Bu mektup o sözleri hatırlatmak için yazılıyor.
Açık ve kesin bir cevap vermelisiniz: 12 Eylül darbesinin elebaşılarının yargıç karşısına dikilip hesap vermelerini istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
İstiyorsanız bunu sağlayabilecek yasal yetkilere sahipsiniz. Ya yetkilerinizi kullanın ya da niye kullanmadığınızı açıklayın.
Yok eğer şu ya da bu nedenle 12 Eylül elebaşılarını rahat bırakmaktan yanaysanız, söyleyin bilelim.
Sonuç ve talep: Kendilerine suç duyurusu yapılan savcılara ne yaptıklarını veya ne yapmadıklarını sorunuz. Alacağınız cevapları bizimle paylaşınız.
Saygılarımla.
İmza: Aydın Engin adında bir yurttaş...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"