Önce dün e-posta ile gelen iki okur mektubundan kısa birer paragraf.
İzinlerini almadım. O yüzden adlarını yazmıyorum.
"…Hem her fırsatta bir Egeli olduğunu söylüyor, yazıyorsun, övünüyorsun, Ege’yi övüyorsun. Ama iş Tırmık yazmaya gelince varsa Kürtler, yoksa Kürtler. Başka konu yok mu bu ülkede beyim?.."
Bu da ikincisi:
"… PKK propagandası yaptığınızı söyleyemem. Lakin Kürt meselesi sizde bir takıntı olmuş. Cumhuriyet’in başındayken gazeteyi o hale siz getirdiniz ve gazetenin kuruluş ilkelerini kirlettiniz. Anlaşılan şimdi sıra T24’de. Köşe komşunuz Fikret Bila Beyi'n yazılarını okuyor musunuz?.."
Daha birkaç e-posta var. Kimi övüyor, kimi sövüyor. Ama bu ikisi yeter ve cevap vermeye değer.
* * *
Valla aslında ben de sürekli ya da fazla sık Kürt sorununa değinmekten hoşlanmıyorum. Kürt sorununun bu ülkenin en yakıcı sorunu olduğunu biliyorum; o sorunun barışçıl bir çözüme kavuşmadıkça gitgide kangrene dönüşeceğini de biliyorum.
Yine de fırsat olsa da arada sırada eskilerin "havaiyat" dedikleri türden, yazana da, okuyana da keyif verecek, gülümsetecek yazılar yazmak; gezi notları, meslek anıları aktarmak beni daha mutlu eder. Hele sanat sohbetleri görünümünde, bereketli tartışmalar kışkırtacak Tırmıklar pek keyifli olur.
Gel gör ki…
* * *
Gel gör ki…
Bakın bir liste aktarıyorum:
Nuran İmir (Şırnak), Semra Güzel (Diyarbakır), Salihe Aydeniz (Diyarbakır), Berdan Öztürk (Ağrı), Murat Sarısaç (Van), Ayşe Acar Başaran (Batman), Musa Farisoğulları (Diyarbakır), Mahmut Toğrul (Gaziantep), Sait Dede (Hakkari), Pervin Buldan (İstanbul).
Saydıklarımın hepsi milletvekili ve hepsi HDP milletvekili. Hangileri Kürt, hangileri değil bilemem. Önemli de değil.
Dün (Evet dün, O kadar taze) TBMM başkanlığına bu milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını öngören "cumhurbaşkanlığı tezkereleri" ulaştı.
Yani AKP Reisi, bir yandan Türkiye’nin bir demokrasi ve hukuk cenneti olduğuna ilişkin "ufala da civciler yesin" makamından nutuklar atarken, bir yandan da Meclis’e "Bunların dokunulmazlıklarını kaldırın da hesaplarını görüp, deflerlerini dürelim" demekte…
HDP’nin kazandığı belediyelerin kayyımlanmasıyla yetinilmiyor. Besbelli HDP’yi Meclis’te de bitirmek gibi kirli bir hesap için düğmeye basılmış.
Bu amaçla devlet destekli ve devlet güdümlü medya "Terör örgütüne yardım, destek, para aktarma, övme, göz kırpma, el sallama, toz kondurmama" gibi akla gelebilecek her suçlamayı allayıp pullayıp önümüze koyacak.
CHP’nin Demirtaş’ı, Baluken’i, öteki HDP milletvekillerini ve bu arada hesaplamadıkları Enis Berberoğlu meslektaşımı demir parmaklıklar ardına yollayan "Anayasaya aykırı ama yine de evet diyeceğiz" gibi asla silinmeyecek bir leke ile damgalı tavrını burada da gösterip göstermeyeceğini henüz bilmiyoruz. Ama ne gam. MHP destekli milliyetçiler nasıl olsa eksik parmak sayısını tamamlarlar ve dokunulmazlıklar kalkar.
Sonrasında…
("Sonrasında" diye bir soru cümlesine başlamam saçma oldu değil mi? Haklısınız, geri alıyorum.)
AKP Reisi, onun partisi, onun resmi olmayan koalisyon ortakları, "Şu baş belası HDP’yi siyasal düzlemden ite kaka uzaklaştıralım ve böylece Kürt sorunu için geriye sadece ve sadece askeri çözüm kalsın" demiş oluyorlar.
Bu, seçmeni 6,5 milyona ulaşan, çocukları, bebekleri ve sandığa gidemeyecek kadar yaşlıları ile sayıları üç katına çıkan bir yurttaşlar kitlesine savaş açmak demektir.
Bu savaş demektir.
* * *
Şey…
Bugün acaba bir yıl kadar tiyatrosunda dramaturg olarak çalıştığım Yıldız Kenter’in ardından bir Tırmık mı yazsaydım?
Ne güzel olurdu…
Yoksa birkaç gün önceki ölüm yıl dönümünü bahane ederek, birçok filminin senaryosunu yazdığım Yılmaz Güney’le kimi keyifli ve kimi kederli anılardan derlenmiş bir Tırmık mı yazsaydım?
Ne güzel olurdu?
Belki de "Seçme saçmalar" başlığı altında, matrak mı matrak bir medya taşlaması mı döktürseydim?
Ne güzel olurdu?
Şey…
Bugün böyle Tırmıklar yazsaydım sahiden güzel mi olurdu?