29 Kasım 2010

Abi Bizi Unuttun mu?

F tipi diye anılan yüksek güvenlikli hapishanelerden birinde yatan bir delikanlının mektubu...

Soru banaydı ve cevabı benim utancımdır, ayıbımdır.
Anlatayım:
F tipi diye anılan yüksek güvenlikli hapishanelerden birinde yatan bir delikanlının mektubu bana gecikerek de olsa ulaştı. F tipi hücresinde T24 okuyamayacağı ve oradan bana ulaşamayacağı için Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra bir süre omuz verdiğim Agos’a yollanmış bir mektup. Agos’a uğradığım bir gün elime tutuşturulan kocaman bir plastik torbanın  içinde bana yollanmış davetiyeler, kitaplar, basın açıklamaları arasında o da vardı. Plastik torbayı boşalttım; süresi çoktan geçmişleri attım; mektubu cevaplamak amacıyla masamın bir yerlerine koydum ve...

Ve unuttum
...
Dün masayı temizlerken gözüme ilişiverdi ve ben utancımla başbaşa kaldım.  
Şimdi, ne CHP’nin kaçınılmaz görünen kurultayı, ne Abdullah Öcalan’ın PKK’nın eylemsizlik kararını bitirebileceğine ilişkin açıklaması, ne 12 Eylül cuntasının elebaşıları için yapılan suç duyurularının uyutulması, ne Haziran’da yapılacak genel seçime ilişkin bağımsız adaylar sorunu, ne Kürt siyasi hareketinde ufaktan ufaktan başgösteren “seçilebilir sırada milletvekili adayı” olma çekişmeleri, ne Asya’nın öteki ucunda kümelenen savaş bulutları, ne haklarında ağır suçlamalarla dava açılmış üç generalin açığa alınmasına karşı çıkan “sivil generaller”in  tırmıklanması...
Hayır “Abi bizi unuttun mu” sorusu hepsine öncelik taşıyor...

*    *    *

Öncelik taşıyor. Çünkü mektup “Abi bizi niye unuttun. Hapishane bilmediğin yer değil. Hatırla birlikte volta atmışlığımız var” diyor ve benim bir hapishane maltasında volta attığım günlerin en sonuncusunun üstünden 19 yıl geçmiş. Ben o gün bugün dünyanın dört bir köşesinde volta atmışım, atmaktayım ve atabilirim; o mektubu yazan delikanlı (ben tanıdığımda delikanlıydı) ise 19 yıldır voltasını sadece ve sadece daracık bir beton avluda atabiliyor.
Mektup okunaklı bir el yazısıyla ve yüreğimi dağlayan satırlarla sürüp gidiyor:
“... Hayata dönüş dedikleri operasyonun onuncu yılı yaklaşıyor (Mektup yedi hafta önce yazılmıştı)  ve toplum bizleri atıldığımız hücrelerde unuttu. Bunda senin ve senin gibilerin suçu yok mu ? 1996’de ve 2000’deki ölüm oruçlarında ne kadar çok bizi yazdın. Sonra neden sustun? Bizler...... (burada dört kelime hapishane idaresinde karalanmış. Işığa tutup baktım. I-ıh ! Iyi karalanmış) ........ F tipi hücreleri uzun uzun anlattın. Şimdi orada yatan bizler hâlâ oradayız. Unuttun mu ? Görüş günlerinde bir kaç defa sordum. Senin nerede yazdığını bilmiyorlar. Ama yazsan haberimiz olurdu..... Bizler  (burada iki uzun satır hapishane idaresinde karalanmış. Işığa tutup baktım. I-ıh ! Iyi karalanmış) ....... için hayatını adamış devrimciler olarak her gün o daracık ve yüksek duvarlı beton avluda bir kaç adım atabiliyoruz ve yıllardır aynı üç kişi birbirimizi görüyoruz. Onun dışında  gardiyanların suratından başka kimseyi görmüyoruz. Biliyorsun bunları...”
Mektup o bıçak gibi soruyla  bitiyor: Abi bizi unuttun mu? 

*    *    * 

Batı Avrupa’da çevreci hareketler geleneksel çöp toplama yöntemlerini kıyasıya eleştirirken “Ört ve unut yöntemi kente ve kent halkına karşı bir cihayettir” derler.
Haklıdırlar. Yeniden değerlendirilebilecek  atıklar vardır. Üstü örtülse bile alttan alta sinsice yürüyüp doğayı tahrip eden kimyasallar vardır. Üstleri örtülse bile binlerce yıl varlığını koruyacak plastik torbalar, ambalajlar yığını vardır.
O yüzden “ört ve unut” sahiden de kenti ve kent halkını hedeflemiş bir cinayettir...
Peki  şu ya da bu nedenle (aslında çok çarpık, çok ideolojik yargı aygıtının ince eleyip sık dokunmamış; kanunlara uysa bile vicdanları ve adaleti kanatan kararlarıyla) hüküm giymiş; “Hayata dönüş” gibi ahlâksızca bir ad da takılmış operasyonlarla ölümüne yaralayarak, yakarak, sakatlayarak F tipi hapishane hücrelerine tıkılmış gencecik yurttaşlarımızı unutma hakkımız var mı?
Orada yalnızlığın ve acımasızca yalıtılmışlığın çıldırtıcı koşullarında yıllar ve yoıllar ve yıllar geçirenler için,  onların çağdaş, demokratik ve insancıl bir infaz sistemine kavuşturulmaları için yıllar ve yıllar ve yıllar boyu parmağını kımıldatmayan bizlerin yaptığı da bir tür cinayet değil mi

Hapise at ve unut...

Hücreye tık ve unut ! 

*    *    *

Bugün sadece kişisel utancımı paylaşmak istedim.
Ey bu ülkenin aydınları, demokratları, solcuları! 
Bir yoklayın bakalım kendinizi...
Belki sizin de en azından kendinizle paylaşmanız gereken bir utancınız vardır...
Ülkenin dört bir yanında pıtrak gibi dikilmiş, “Bedenlerden önce ruhları ve kişilikleri yok etmeye” hizmet etsin diye kurulmuş F tipi hücrelerde bu ülkenin kadın ve erkek yurttaşları yatıyor.
Hele bir yoklayın kendinizi, vicdanınızı ve belleğinizi...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"