19 Mart 2019

AB AKP'den, AKP de AB'den kurtulmak istiyor

Türkiye ekonomisinin öyle efelenmelere, mahalle kabadayısı üsluplarla AB'ye posta koymaklara dayanacak hali yok

Yazının başlığında "Türkiye AB'siz, AB de Türkiye'siz yapamıyor" da denebilirdi ve o da doğru olurdu.

Kendilerini devletin asıl sahibi sayan ve sanan generallerin darbe yapma olanaklarını  büyük ölçüde ortadan kaldırdıktan ve o zamanki adıyla Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Yargıtay arasındaki "Sen beni seç, ben de seni seçeyim" oyununu bitirdikten sonra AKP Reisi'nin artık çağdaş demokrasiyle zaten gevşek olan bağını ağır ağır da olsa koparma zamanı gelmişti.

(Parantez: "Demokrasi" değil "çağdaş demokrasi" terimini yeğledim. Çünkü kuvvetler ayrılığı ilkesine sımsıkı sarılmamış, parlamentonun üstünlüğünü kabul etmemiş bir demokrasi sonunda popülistlerin yani halk dalkavuklarının sandık oyununa indirgenir).

Kopardı da.

Bugünün Türkiye'sini sahici bir demokrasi olarak tanımlamak da, nitelemek de mümkün değil. Demokrasinin temel ilkeleri vıcık vıcık bir popülizme kurban edilmiş durumda. (Tekrarda yarar var: Popülizm terimini yerine göre halkçılık olarak da kullanmak mümkündür. Ancak onun asıl anlamı halk dalkavukluğu'dur).

Avrupa Birliği'nin bu hale düşürülmüş bir ülke ile tam üyeliğe gidebilecek bir katılım müzakeresi sürdürmesi kendi varoluş ilkelerinden vazgeçmesi olur.

Tamam, AB içerisinde az ya da çok ırkçılığa, dinsel fanatizme (Hristiyan kulübü olmak gibi) yönelmiş grup, parti ve hatta ülke yönetimlerinin Türkiye'yi Birlik'in üyesi olarak görmek istememeleri elbette bir etken. Ancak Avrupa Birliği'nin demokrat, sosyal demokrat, sosyalist kamuoyu ve örgütleri bu ırkçı, milliyetçi, dinsel kimlik vurgulu tutuma nasıl karşı çıkıyorlarsa, Türkiye'de hukukun, hukuk devletinin, özgürlüklerin tümüyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya oluşuna da bir o kadar karşı çıkıyor, itiraz ediyorlar.

Bu Avrupa demokrat kamuoyunun yönelimi.

*   *   *

Gelelim Türkiye'nin, daha doğru bir deyişle AKP'nin, daha da doğru bir deyişle iktidarı ele geçirmiş ve iktidarını pekiştirmek ve sürekli kılmak için her şeyi (ama her şeyi) göz almış siyasal İslam'ın AB'ye bakışına...

Eğer Avrupa Birliği serbest piyasa ekonomisini Birlik üyeliğinin olmazsa olmaz koşulu olarak tanımlayan Maastricht Kriterleri'nden ibaret olaydı, ne AKP'nin, ne onun Reisi'nin ne de siyasal İslam'ın ciddiye alınır bir itirazı olmaz, hatta sevinçten kanatlanarak AB üyesi olmak için dört nala kalkarlardı.

Ancak Avrupa Birliği Maastricht Kriterleri kadar insan haklarını, demokrasiyi, hukuku, hukuk devletini ve özgürlükleri ince ince tanımlayan Kopenhag Kriterleri'ni de Birlik üyeliğinin olmazsa olmazı olarak belirlemiş.

İşte bu noktada siyasal İslam’ın ve onun partisi AKP'nin "kırmızı çizgileri" başlıyor. Daha kestirme bir deyişle demokrasi ile siyasal İslam arasındaki antagonist (uzlaşmaz) çelişki devreye giriyor.

Bir yanda insan yapısı ve değiştirilebilir yasalar öngören demokrasi, öte yanda değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez, tartışılamaz göksel (semavi) yasaların belirleyiciliğini kabul eden siyasal İslam.

Şimdi AKP Reisi'nin 16 Mart'ta İstanbul'da yaptığı konuşmadan alıntıladığım cümleleri, yukarıdaki yaklaşım bağlamında bir kez daha okuyalım:

"AB ile ilgili müzakereler durdurulacakmış. Durdursanız ne yazar durdurmasanız ne yazar. Keşke öyle bir karar verseler, ama vermezler, veremezler..."

Sırayla gidelim:

"Durdursalar ne yazar, durdurmasalar ne yazar" derken Reis haklı. O Putin gibi tek adam yönetimine ve içeriği çok ama çok silikleştirilmiş bir demokrasiye kanat açmış durumda. Buna bir de demokrasinin sözcük olarak bile kullanılamadığı petrol zengini Katar beyliği ile ortaklaşmışlığı ekleyin. Sahiden Avrupa Parlamentosu'nun kararı ne yazar?

"Keşke öyle bir karar verseler, ama vermezler, veremezler..." derken de AKP Reisi haklı.

Bir sürü neden var. Ama başat iki nedeni aktarmak yeterli olsa gerek.

Bir: Mülteciler için Türkiye'nin kurduğu baraj işliyor. Avrupa Birliği göçmen akınından Türkiye sayesinde kendini epey kurtarmış gibi ve Erdoğan bunun farkında ve bu kozu oynayabilecek kıvraklıkta.

İki: Daha uzun erimli bakarsak, Avrupa Birliği 80 milyonluk diri ve genç bir pazarı kolay kolay gözden çıkaramaz. Bunu 12 Eylül 1980 darbesinin ertesinde başlayarak Türkiye'de demokrasinin ağır tehdit altına girdiği her aşamada gözledik, tanık olduk.

Öte yandan AKP Reisinin böylesine kostaklanması da kimseyi yanıltmasın. İhracatının da, ithalatının da yarısından çoğunu Avrupa Birliği ile yapan Türkiye ekonomisinin öyle efelenmelere, mahalle kabadayısı üsluplarla AB'ye posta koymaklara dayanacak hali yok.

*   *   *

Bütün bunlardan dolayı: AB Türkiye'den, Türkiye de AB'den kurtulmak istiyor...

Bütün bunlardan dolayı: Türkiye AB'siz, AB de Türkiye'siz yapamıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"