86 yıl önce. 28 Ekim 1923. Çankaya köşkündeki yemekte, Mustafa Kemal sofra arkadaşlarına çok yalın bir cümle söyledi:
- Efendiler, yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz...
Bu kadar.
Ertesi gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1921 Anayasası'nın devletin şeklini tanımlayan birinci maddesi aynı yalınlıkta bin cümle ile değiştirildi: "Türkiye Devleti'nin hükûmet şekli Cumhuriyet'tir".
Bitti. Sonra 101 pare top atıldı.
28 Ekim gecesi Osmanlı padişahının ve islâm halifesinin “kulu” olarak uyuyanlar ertesi sabah “özgür yurttaşlar olarak uyandılar...
Bu devrim değilse nedir?
Biliyorum, “Bunun neresi devrim” diyenler çıkacak.
Gelin öyleyse 86 yıl öncesine dönelim.
* * *
Yirminci yüzyılın, ilk çeyreği, yani başıdır. Yeryüzü kendinden önceki bütün savaşlardan çok daha kanlı, çok daha yıkım getiren bir savaştan çıkmıştır. Büyük, anlatılamayacak kadar büyük altüstlükler yaşanmış, sanayi üretiminin ileri aşamalarına ulaşmış ulus-devletler kapışmışlar ve dünya pazarları yeniden paylaşılmıştır. Pazardan pay almak için silaha sarılan Alman ve İtalyan emperyalizmlerinin beli kırılmış, orduları dağıtılmıştır.
Kendi kapitalistlerini gümrük duvarları ile koruyan, dünya pazarlarında aslan payını kapmak için dişinden tırnağına kadar silahlanan ulus - devletlerin yükselme çağıdır. Henüz ulus-devletini kuramamış birkaç halkı çatısı altında toplayan imparatorluklar çatır çatır yıkılmıştır: Alman İmparatorluğu (Reich), Rus İmparatorluğu (Çarlık), Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ve...
...Ve 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu...
Parçalanan imparatorlukların toprakları üstünde ulus-devletini henüz kuramamış halklar kendi ulus-devletlerini inşa etmekte, daha önce kurabilenler (Mesela: Yunanistan, Bulgaristan, Avusturya, Polonya) ulus-devletlerini pekiştirme, güçlendirme çabasındadırlar...
Bütün dünya halkları yorgun ve yaralıdır.
* * *
Anadolu toprağı üstünde barınan halklar ise çok yorgun ve ağır yaralıdır...
İşgal altındaki Anadolu toprakları emperyalist devletlerce ve palazlanma umudundaki ulus -devletlerce (Yunanistan, Bulgaristan) paylaşılmaktadır.
Avrupa ve Ortadoğu’nun bütün cephelerinde Alman emperyalizminin kuyruğunda ve buyruğunda ölümüne savaşan ve ölen; yalnız Çanakkale’de en iyi evlatlarını ve sivil ya da üniformalı aydınlarının çok, ama çok büyük kesimini yitirmiş çok yorgun ve ağır yaralı bir ülke, Birinci Dünya Savaşı’nın tozu, çamuru üstündeyken ve o korkunç savaşın kanı henüz kurumamışken bu kez de ulusal kurtuluş savaşına girişmiş ve başarmıştır.
Anadolu toprakları üstünde ve Trakya’nın bir bölümünde yeni bir ulus - devlet kurulmaktadır. 1923 yılının dünyasında, imparatorların, padişahların, aristokrasinin prangalarından kurtulup bir ulus -devlet kurmak tarihsel olarak ilerici bir adımdır ve uluslaşma trenine geç atlayanlar için bu pek zor bir adımdır.
Kefen bezini bile ithal etmek zorunda olan (Ona o yüzden “Amerikan bezi” denir); toplu iğne bile üretemeyen, halkı cehaletin kör karanlığında yaşayan, neredeyse bin yıllık “Asya despotik devlet” geleneğinin pençesinde “bireyleşememiş”, yurttaş bilincinin yakınına bile uğramamış, sermaye birikimi sıfıra yakın, sanayi üretimi yok sayılacak kadar düşük, tarımsal üretim teknikleri Hititler döneminden beri pek az gelişmiş bir ülkeden söz ediyoruz.
Orada bir ulus - devlet kuruldu ve bu devletin “idare şekli” ilan edildi: Cumhuriyet!..
Öyleyse bir kez daha: Bu bir devrim değilse, devrim nedir?
* * *
Not: Cumartesi – Pazar günleri Tırmık izin yapıyor. Ama bu yazıyı burada noktalamak ve devamı için Pazartesi'yi beklemek yakışıksız olacak. O yüzden izin gününü kaydırıyorum. Yarın 86 yıl öncesini tamamlamak ve 86 yıl sonrasına kısa bir bakış için...