11 Şubat 2010

772’ye Evet, 4C’ye Hayır!

Şu bilmeceye benzeyen başlık bugünün Türkiye’sinde emekçilerin temel kaygılarının aynası...

Şu bilmeceye benzeyen başlık bugünün Türkiye’sinde emekçilerin temel kaygılarının aynası.
Tekel işçileri eğer randevu alabilirlerse, aldıkları randevuda azarlanmadan dertlerini anlatma, çözüm önerilerini iletme  olanağı bulabilirlerse Başbakana böyle diyecekler: 772’ye Evet, 4C’ye Hayır!
Bugün başka işkollarında da kamu kesiminde çalışan işçiler aynı soruya yanıt vermek zoran kalsalar aynı cevabı verecekler 772’ye ya da 872’ye, hatta 672’ye evet, C4’e hayır!
Hatta işçi değil memur konumunda olanlar da aynı zorunlu seçmeyle karşı karşıya kalsalar benzer bir cevap verecekler.
Neden?
İşçi, emekçi lafı geldiğinde suratını buruşturanlar, adına serbest piyasa ekonomisi denen vahşi kapitalizmi insanlığın kaderi belleyenler, üretimi artık robotların yaptığını, işçilerin de yan gelip yattığını düşünen ve galiba bizimle aynı gezegende yaşamayan tuzu kurular ya da beyni sulular bu soruya kestirme bir yanıt verecekler:
- Tabii, diyecekler, bir kere kamu kesimine kapağı atanlar artık ömürleri buyunca iş garantisi elde ediyorlar. Mesleki eğitimi yokmuş, hüneri  kısıtlıymış, uzmanlık onların semtine uğramamış, tembelmiş, çalıştığı işletme zarar ediyormuş hiç önemli değil. Ömür boyu devletin kesesinden, bizim ödediğimiz vergilerden geçinip gidecekler. Böyle sağmal inekten ayrılmak kolay mı?
Bu ve benzeri gerekçelerle, tanıtlarla (=argümanlarla)  tekel işçilerine dirsek gösterenler, en azından yok sayanların; AKP’yi yıprattıkları sürece eylemlerini destekleyip, Tekel işçilerinin  bu  konuda salak olmadıkları kanıtlandığında da  “Tamam da, bu iş uzadı. Artık bitsin bu mağdurluk edebiyatı” diyenlerin; Türkiye’ye demokrasiyi sadece ve sadece AKP’nin getireceğine iman etmiş ve bu yüzden Tekel işçilerinin eylemlerini hükümeti yıpratan zararlı bir eylem, direnen Tekel işçilerine de çalışmadan para almakta ısrar eden asalaklar gözüyle bakanların söylediklerini, yazıp çizdiklerini mideniz kaldırıyor da okuyorsanız (Ben meslek gereği mecburum, öğüre öğüre de olsa okuyorum, dinliyorum, seyrediyorum) özel sektörde çalışan emekçilerin niçin örgütsüz olduklarına, sendikalarının nasıl kazındığına, sendikalı olmak isteyenlerin nasıl açlığa, yani işsizliğe makum edildiklerine hiç ama hiç değinmediklerini farketmişsinizdir.
Evet, Tekel işçileri için, alacakları paradan önce işgüvencesi önem taşıyor. Hem de yaşamsal bir önem. Buradaki yaşamsal sözcüğü öneme vurgu yapmak için kullanılmadı; sahiden yaşamsal bir önem’den söz ediliyor.
Gençlik yıllarını geride bıraktı bırakacak, ev kurmuş, hayatına  iyi kötü (aslında kötü) bir düzen verebilmiş bir emekçinin 2010 Türkiye’sinde kapının önüne bırakılması ne kadar ölümcül ise işgüvencesi de işte o kadar yaşamsal’dır.
Eğer bugün Türkiye’de emek hareketinin en güçlü, en kararlı, en örgütlü kesimini KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) çatısı altında toplanan emekçiler oluşturuyorsa bunda iyi kötü işgüvencesine sahip olmalarının payı çok büyük.
*    *    *
Tırmık’ta 210 Türkiyesinde “sol bacağı sakat olduğu için demokrasinin de topal olduğu” pek çok kez yazıldı ve pek çok kez yazılacak.
Geçmiş dönemlere kıyasla ülkede demokrasinin daha geniş olduğunu, bu gidişle daha da genişleyeceğini şehvetle yineleyenler gözlerimizin içine baka baka “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir” diyorlar ama aslanların, kaplanların, sırtlanların, zehirli yılanların kafes kapılarının ardına kadar açık olduğunu domuzuna biliyor ve saklıyorlar.
Hak eşitliğini, yaşamın her alanında adaletin egemen kılınmasını isteyenlerin karşısına AKP’si de CHP’si de, MHP’si de  somut bir adım atmamakta, somut bir öneri üretmemekte direniyorlar.
Türkiye’yi Avrupa Birliğine taşıyacağı sanılan AKP, AKP öncesi iktidarlarında CHP de, DSP de, MHP de “uyum yasaları” denen bir takım yasaları -gönüllü, gönülsüz- çıkardılar; ama Batı Avrupa standartlarında bir demokrasinin olmazsa olmazı olan örgütlenmeye ilişkin yasaların adını bile anmamakta kararlılar.
Siyasal örgütlenmeyi 12 Eylül mirası şu utanç vearici Siyasi Partiler Yasası ile etkisizleştirirken, ekonomik örgütlenmenin temeli olan sendikalaşma hakkını “var ama yok” kılmak için elele, kolkolalar...
*    *    *
Tekel işçilerinin direnişi üstüne ölü toprağı serpilmiş Türkiye işçi sınıfının şahlanışı filan değil. Bunu böyle görmek düşlerimizle kendimizi avutmak olur. Ama tekel işçilerinin direnişi Meclis’teki siyasi partilerin tümü için bir sınav oldu.
Ve hepsi daha şimdiden bu sınavda  çaktılar...

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"