22 Aralık 2011

1915 Neden Tabu?

Pek çok halkın, pek çok ulusun uzak ya da yakın tarihinde kara lekeler vardır...


Pek çok halkın, pek çok ulusun uzak ya da yakın tarihinde kara lekeler vardır. Pek çok devlet uzak ya da yakın tarihlerde insanlığa karşı suç işlemiş ya da suç işlenmesini özendirmiş ya da suçun işlenmesine, ardından da suçu işleyenlere göz yummuştur...
Saymaya kalksam kitap olur. 
Ama yine de bir kaç örnek: ABD’nin kızılderililere uyguladığı soykırım (Peki peki, soykırım terimi uluslararası hukuk literatürüne 1948’den sonra girdi; o yüzen soykırım demekten vazgeçeyim, kırım, katliam, cankırımı terimleriyle idare edin. Ama bilin ki ben soykırım demekteyim)... Fransızların Cezayir’deki cankırımı, eski sömürgeleri Ruanda’da, Çat’ta gözyumdukları, hatta destekledikleri cankırımlar...  İspanyol fatihlerin Aztek ve Maya kızılderililerini köklerini kazımacasına yok edişleri... Yine ABD’nin Vietnam’da, Irak’taki cankırımları... Çin’in Tibet ve Doğu Türkistan’da işlediği insanlık suçları... Rus çarlarının ve daha yakın tarihte Stalin’in Tatarlara uyguladığı cankırımlar... Israil’in Filistin halkına yönelen kırımları ve tabii Almanya’nın Yahudilere uyguladığı (E artık burada eşyayı adıyla çağırayım) soykırım...
Türkiye’nin yakın tarihi de benzer kara lekelerle kirlendi, kanlandı.  İşte Dersim, işte Kahramanmaraş cankırımı, işte Çorum, işte Hamidiye alayları gerçeğinde Kürdü Kürde kırdırma suçları,  işte 1 Mayıs 1977, işte faili meçhul cinayetler...
Halkların yakın tarihleriyle hesaplaşmaları, yüzleşmeleri kolay değildir. Bilinçaltına işlemiş suçluluk duygusuyla yüzleşmek kolay olur mu! Devletler ise yukarıda örneklerini verdiğim gibi kara ve kanlı lekelere “politik ve ulusal çıkarlar” denilen iğrenç bir açıyla bakarlar. O yüzden sadece yüzleşmekten kaçınmakla yetinmezler, inkâr ederler, reddederler, üstünde tartışmayı bile yasaklamaya yönelirler...
Nitekim ABD kızılderilerilerden özür dilemedi; yarım ağız bir şeyler geveledi. Fransa Cezayir’de hâlâ ellerinin temiz olduğunu iddia etmekte. Çin, Tibetlilerden özür dilemek bir yana onları hain ilan etmek, hain göstermek için devlet aygıtının bütün kirli propaganda olanaklarını kullanmakta. İspanyollar için Maya ve Aztek halklarının kasapları Fernando de Soto, Hernan Cortez bugün de ulusal kahraman...
Peki Türkiye’nin, kendi yakın tarihindeki kara ve kanlı lekelere karşı tutumu ne?
Çok değil 15-20 yıl öncesine kadar bu soruyu sormak bile mümkün değildi. (Örneğin ben bu yazıyı sadece buraya kadarıyla bile yazsam, 1970’li yıllarda tutuklanırdım. Nitekim benzer gözükaralıkları –isteyenler enayilik diyebilir- sık sık yaptım ve sık sık tutuklanıp sıkıyönetim hapishanelerine konuk oldum).
Ancak ve ne mutlu ki değişen Dünya’da sivil hareketler gelişti; yaygınlaştı. Bilişim teknolojilerinin Dünyayı kocaman bir köye dönüştürdüğü, “Ne olmuş, ne bitmiş, kim yapmış, neden yapmış, nasıl yapmış” gibi sorular daha kolay cevaplanabildiği için bugün sadece sormuyor, tartışabiliyoruz da... Henüz özüne inemesek de, suçluları sanık iskemlesine oturtamasak da yakın tarihimizin karanlık sayfaları, kara lekeleri ile ucundan kıyısından da olsa yüzleşmeye; en azından tartışmaya başladık...
Dersim, faili meçhul cinayetler, Kahramanmaraş cankırımı bunun taze ve çarpıcı örnekleri... Devletin ağır sillesi bu konuları tartışanlara, kurcalayanlara, suçluları teşhir edenlere eskisi kadar kahhar bir şiddetle inmiyor; inemiyor.
Tersine bugün iktidardakiler ya da yüksek bürokrasidekiler bile tartışmalara bir ucundan katılıyor; en azından “Evet çok kötü olaydı ama işte o dönemin koşulları...” gibisinden “kabul ederek reddetmeye” çabalıyorlar.
*    *    *

1915 hariç...

Abartıyor muyum? 
Hiç de değil...
Acaba Fransa (yahut bir başka ülke) parlamentosunda “Kahramanmaraş’ta sünniler kışkırtılarak ülkenin Alevi yurttaşları kitlesel kıyıma uğratıldı” ya da “1 Mayıs 1977’deki kanlı katliamının suçluları hâlâ serbest ve devlet bu konuda adım bile atmıyor” gibi bir karar almaya kalkışılsaydı Çumhurbaşkanından Başbakanına, muhalefet liderlerinden sermaye örgütlerine kadar geniş bir kesim küplere biner; Fransaya karşı yaptırım uygulamaktan söz eder; kimileri yellim yepelek Paris’e koşup lobby faaliyetine filan girişir miydi?
Peki bu neden böyle?
Devlet katında 1915 Ermeni soykırımı  niye bu kadar kesin ve katı bir tabu perdesiyle örtülmekte?
İttihat Terakki’yi koskoca imparatorluğu batırdığı için alabildiğine suçlayan, genç Cumhuriyetin, İttihat Terakki kadro ve çizgisi ile hiç bir bağı olmadığını ilkokul tarih kitaplarına bile koyan devlet, 1915 için ne düşünerek “Bu suçu İttihatçılar işledi. Türkiye Cumnhuriyeti’nin bu suçla hiç bir bağı yoktur” gibi bir savunmaya dahi yanaşmıyor?
Devleti, Kürt sorununda, demokratikleşme adımları konusunda yer yer şaşılacak kadar sert eleştiren, eleştirebilen sermayadar sınıflar ve onların örgütleri 1915 Ermeni soykırımı sözkonusu olduğunda neden domuz topu gibi kenetlenip devletin yanında saf tutuyor, en azından neden susuyor?
TV tartışmalarında, gazete köşelerinde resmi görüşü savunan ya da resmi görüşe yakın duranlar niye tartışmayı “Kaç Ermeni öldü; kaç Ermeni, Suriye çölüne sağ olarak ulaştı? Sayıları 300 bin mi,  400 bin mi, 30 bin mi, 40 bin mi ” gibi kelle hesapları içine hapsetmekte özel bir özen gösteriyorlar?
*    *    *
Sorun 1. Dünya Savaşında Doğudaki Ermeniler arasından çıkmış silahlı güçlerin Rusyanın safında yer tutup Osmanlı ordularını arkadan vurmasının hesabının sorulması mıdır, yoksa İttihat Terakki’nin Irkçı-Türkçü ideolojisinin somutlandığı Anadolu’nun Türkleştirilmesi politikası’ının korunması mıdtır?
Karışık bir cümle mi oldu?
Peki daha yalın sorayım: 
Ermeniler öldürüldüler, sürüldüler. Az ya da çok. Ama Anadolu’da hemen hemen hiç Ermeni kalmadı. Peki onlarıın malları ne oldu?

Tarlaları ne oldu. Otlakları, evleri, dükkanları ne oldu?   
O dönemde ülkenin zenaat ve sanayi gücünün ve sermayesinin omurgası Ermenilerden oluşmaktaydı. (İnanmayanlar Cumhuriyet ideologu Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” kitabını dikkatle okusunlar). O işletmelere ve servetlere kimler el koydu?
Yine mi karışık bir cümle oldu?
Peki daha da yalın sorayım:
Bugün Türkiye’nin anlı şanlı ve büyük sermaye gruplarının bir kesiminin servetlerinin kaynağı el konan Ermeni mülkleri ve servetleri midir?
Ermeni metrukesi” pek çok sermaye grubunun geçmişini açıklamak için bir kavram haline dönüşmüştür. Acaba neden?

1915
’in bu kadar koyu, bu kadar kesin ve bu kadar inatla savunulan bir tabu olmasının altında yatan canalıcı soru bu olabilir mi?
*    *    *
Savcılar için not: Dikkat ettiyseniz, ben bir yargı vermedim, sadece  “Olabilir mi” anlamına gelen sorular sordum. Eh bu kadarı da düşünce özgürlüğüne girer ve suç oluşturmaz değil mi?


Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"