04 Aralık 2020

15 ve 16 ve 17 Temmuz dersleri

15 Temmuz akşamı, gecesi ve ertesi elde ettikleri iktidarı savunmak için harekete geçen ve başarıya ulaşan kitlelerdi. Kazanılmış bir seçimin sonucunu tanımak istemeyen, bu amaçla demokrasiyi yok etmeyi göze alanları püskürtmek mümkün ve bunu ancak kitlesel bir güç başarabilir

Sanırım hiçbiriniz "Hangi yılın 15 ve 16 ve 17 Temmuz'u" diye sormadı.

15 Temmuz akşamı salak darbecilerin Boğaz Köprüsü'nün sadece Asya gidiş yönünü kapattığı, Ankara'da jetlerin alçak uçuşa geçtiği, ama henüz silahların ve bombaların patlamadığı dakikalarda kimimiz yürüyerek, kimimiz henüz ne olduğunu anlamadan müşteri arayan taksilerden birine atlayarak Cumhuriyet yazı işlerinde gece ekibine katıldık.

"Ne oluyor… Bunlar kim…. Peki ama bu saatte olur mu" gibi sorulara cevap aranmaktaydı, Gazeteye telefon yağıyordu. Ancak içimizde deneyimli olanlar (onlardan biri üç darbe yaşamış bendim) bunun bir darbe başlangıcı olduğundan en ufak bir kuşku duymadı. Ankara'da alçaktan uçan jetler herhalde eğitim uçuşuna çıkmamışlardı…

Sonra her şey hızlı gelişti. Askerler TRT, CNN, Telekom gibi iletişim kanallarını kontrol etmeye başlamışlardı. Ankara'da jetler alçak uçuştan bomba yağdırmaya geçmişlerdi. Boğaz Köprüsü'nde darbecilere engel olmak isteyen kitlelerin üstüne ateş açılmış, yüzlerce direnişçi öldürülmüştü.

Gazeteye komşu Şişli Camii'nden "selâ" okunmaya başladı. Yürüme mesafesindeki camiye kadar gittim. Avluda Kâğıthane'den, Okmeydanı'ndan, Gültepe'den kopup gelmiş, aralarında çok sayıda cüppeli, sakallı, takkeli bulunan bir kalabalık toplanmıştı ve gitgide büyüyordu.

Bir cüppeli musalla taşının üstüne çıktı:

- Ey müminler gün bu gündür. Ölürsek şehidiz, kalırsak gazi… Dönmek de yok. durmak da yok. Bunlar İslam'ın canına kastetmişler. Can veririz, yol vermeyiz….

Kalabalık topluca tekbir getirmeye başladı.

Gazeteye döndüm. Gazeteye ulaşamayan haberciler oldukları yerlerden bilgi aktarmaya başlamışlardı. Hemen her yerde camilerden aralıksız selâ veriliyordu. İBB ve ilçe belediyelerine ait iş makinaları ve hafriyat kamyonları kışlaların nizamiye kapılarına park edip çıkış yollarını tümüyle kapatmışlardı. Gazetenin önündeki işlek sokaktan ışıkları yanan sönen, sirenleri aralıksız çalan itfaiye araçları ve ambulanslar ve insan selleri akıyordu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Tayyip Erdoğan CNN ekranında belirdi ve insanları kent meydanlarına, havaalanına, ana cadde kavşaklarında toplanmaya çağırdı. Darbeye karşı direniş daha da kabardı ve zafere ulaştı.

15 Temmuz gece yarısından sonra her şey ayan beyan oldu. Darbeciler ordudan (özellikle kilit önemdeki 1. Ordu'dan) yaygın bir destek bulamamışlardı. Ama çok, hem de pek çok daha önemlisi AKP iktidarını militanca destekleyen kitlelerin direnişi darbe girişimini bitirmiş, darbecileri yenmişti.

Sabaha karşı Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile bitişikteki bir otele bir iki saat uyumak için girdiğimizde, darbe girişimi kesinlikle püskürtülmüştü.

Cumhuriyet o sabah "Çözüm demokrasi" başlığıyla çıktı.

* * *

16 Temmuz'da henüz yakalanmayan darbeciler kaçmaya çabalıyor; kaçamıyor, yakalanıyor; kaçıyor, Yunanistan'da filan sığınma arıyorlardı. Gülen Cemaatı'nın vitrinindeki siviller zaten darbe girişiminden haftalar, hatta aylar önce yurtdışına tüymüşlerdi.

Akşamüstüne doğru bir okur telefon etti. "Taksim meydanını görmelisiniz. Şeriat gövde gösterisi yapıyor. Tüyler ürpertici" dedi.

Görmeden olmaz. Metroya atlayıp Taksim Meydanı'na gittim. Metro merdivenlerinden meydana çıkınca okurun yerden göğe haklı olduğunu gördüm.

Taksim Meydan tıklım tıklımdı. Kadın yok denecek kadar azdı. Kalabalığın başını takkeli, cüppeli, entarili, sakallı bir takım adamlar çekiyordu. Sık sık tekbir getiriliyor; darbeyi de, darbecileri de lanetlemek gölgede kalıyor, "iktidarlarını savunmak ve geri vermemek kararlılığı seslendiriliyordu. Otobüs tepelerinde, anıtın basamaklarında, Gezi'ye açılan merdivenlerde atılan ateşli nutuklar ele geçirilmiş iktidarın asla bırakılmayacağını taşkın bir öfke ve kin eşliğinde ilan ediyordu.

"Bizden olmayan düşmandır ve biz onları kahrederiz" yargısı koca meydana egemen olmuştu.

Bir polis memuru kolumdan tuttu:

- Bey, seni tanıyorum, pek ortalıkta dolaşmasan iyi edersin. Senin yüzünü televizyondan filan hatırlayan çıkarsa zaptedemeyiz. Bence sessizce uzaklaşın buradan…

Sessizce uzaklaşıp gazeteye döndüm.

* * *

17 Temmuz akşamüstü gazeteden erken çıktım. Üsküdar, Ümraniye, Dudullu, Sultanbeyli taraflarında hızlı bir tur attım. 15 hatta 16 Temmuz akşamlarının öfke ve kararlılık fışkıran coşkusu epey yatışmıştı. Ama yine de meydanlarda, caddelerde küçük kalabalıklar ve onlara seslenen "usta ajitatörler" gözlenebiliyordu.

Sultanbeyli'de bir kahvehanenin önünde küçük bir kabalığa seslenen birinin ağzından o cümleyi aynen duydum: "Bizden olmayan düşmanımızdır. Devletimizi onlara kaptırmayacağız…"

* * *

Darbe akşamı, gecesi, ve ertesi günlere ilişkin gözlemlerin bu kadarı yetsin.

O günlerde iyice açığa çıkan, elle tutulur, gözle görülür, kulakla duyulur hale gelenlerden çıkarılacak dersler olduğu kanısındayım.

AKP'de siyasal temsilcilerini bulan siyasal İslamcı kadrolar için devleti yeniden "başkaları"na, yani laiklere, kemalistlere, dindar ve dinbaz olmayanlara, Tayyip Erdoğan'ı tek ve değişmez lider olarak kabullenmeyenlere, solculara, sosyalistlere kaptırmamak kesin bir karardı.

Gözlemlerimde yanıldığımı sanmıyorum:

Olası bir seçimde azınlıkta kalsalar bile iktidarı teslim etmeme kararlılığı kuşku bırakmayacak kadar açıktı.

Biraz abartmama izin verilirse, "Tayyip Erdoğan şu ya da bu nedenle iktidarı devretmeye razı olsa" bile onlar asla razı olmayacaklar.

Bugün (ya da yarın) darbe filan gibi iktidarı zor kullanarak ele geçirmenin söz konusu olmadığı, demokratik yöntemlerle yapılmış bir seçimde iktidarı devretme zorunluğu ortaya çıkarsa siyasal İslamın her boy ve soydan taraftarları, militanları, cihatçıları bunu asla kabul etmeyecekler.

Güçleri neye yetecek, kabul etmeyip hangi yöntemlere başvuracaklar bilemem. Ama kabul etmeyecekleri ve tepkisiz kalmayacaklarına eminim. Bu demokrasi ve özgürlük güçleri çin ders alınacak ve asla görmezden gelinemeyecek bir olgu.

* * *

Ama bütün bunlardan çıkarılacak bir ders daha var.

15 Temmuz akşamı, gecesi ve ertesi elde ettikleri iktidarı savunmak için harekete geçen ve başarıya ulaşan kitlelerdi.

Kazanılmış bir seçimin sonucunu tanımak istemeyen, bu amaçla demokrasiyi yok etmeyi göze alanları püskürtmek mümkün ve bunu ancak kitlesel bir güç başarabilir.

Bunu bugünden bilince çıkarmak ve günü geldiğinde somutlamak da demokrasi ve özgürlük güçlerinin ödevi ve sınavı.

Siyasal literatürde buna yurttaş cesareti (civil courage) deniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim