18 Nisan 2020

11 büyükşehir "düşman" işgalinde…

AKP’nin, hele hele Tayyip Erdoğan’ın gözünde bu 14 kent, belediye yönetimleri bir seçimde kaybedilmiş kentler değil, "düşman"ın eline geçmiş, "işgal" edilmiş kentler

Herkes maske taşımak zorunda. AKP Reisi herkese bedava maske dağıtılacağını da ilan etti ve fakat "herkes" maske bulamıyor. Telefona kod yollanacak; maske o kodla eczaneden alınacak. Kod yollandı, ama eczanede maske yok. Marketlere maskesiz girmek yasak, ama marketten alışveriş yapmak zorunda olan "herkes" maske bulamadığından markete giremiyor…

Kargaşa sürüp giderken İstanbul, Ankara büyükşehir belediye başkanları "Verin şu maskeleri biz dağıtalım. Bunun için gerekli örgütlenmemiz hazır" diyorlar ve bunu sağır duvarlara söylüyorlar…

Koronavirüs önlemleri yüzünden işsiz kalan, dükkanını, tezgahını kapatmak zorunda kalanlara, geçimini sağlayamayanlara parasal destek için bir "hemşeri dayanışması" örgütlemek isteyen Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyeleri yine AKP iktidarının ördüğü yasak duvarına çarpıyor. "Hemşeriden hemşeriye" iletilmek üzere yollanan bağış paralarının toplandığı kamu bankalarında hesaplar bloke ediliyor.

Merkezi hükümetin tutumu Eskişehir’de karikatür düzeyinde sıçradı ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nin 26 yıldır ihtiyaç sahibi hemşerilere bedava yemek dağıttığı, hizmeti evlere kadar ulaştırdığı aşevinin yemek dağıtımı yasaklandı ve hesapları da İçişleri Bakanlığı tarafından bloke edildi.

Saldırının son adımını İBB Başkanı açıkladı. İstanbul’da Ekrem İmamoğlu, Ankara’da Mansur Yavaş için bağış topladıkları gerekçesiyle soruşturma başlatıldı. İçişleri Bakanlığı’nın müfettişleri Ankara ve İstanbul’a geldi. Kalan 9 büyükşehir belediyesi için de soruşturmanın eli kulağında.

Örnekleri artırmak kolay. Keza AKP Reisi’nin, İçişleri Bakanı'nın belediyelerin bağış toplamasını suç olarak gören açıklamaları da belleklerde taze.

* * *

Koronavirüs ortalığı kasıp kavururken, virüsün tahribatından daha ağır ve acılı sonuçlar doğuracak bir ekonomik çöküş kapıda iken devletin dizginlerini artık tümüyle elinde toplamış Ankara’daki merkezi hükümetin seçilmiş belediyelere karşı bu kavranması güç tutumun bir açıklaması olmalı…

Kimi değerlendirmeler var.

Deniyor ki AKP’lilerde, hele AKP Reisi’nde, elbet itiraf etmeyeceği, ama için için bilince çıkardığı bir korku var:

- Ya CHP’li belediyeler destek örgütlemede AKP’nin ayan beyan olmuş beceriksizliğini yerin dibine batıracak bir başarı gösterirlerse. Bundan derin yara alırız. Zaten gün be gün Korona’virüs'e karşı önlem almakta çuvallıyoruz ve halk bunun farkında. Bunun üstüne bir de CHP’li belediyelerin başarısı gelirse…

Bu bir açıklama. Doğruluk payı da içeriyor olabilir. Ama yine de epey cılız, epey yüzeysel bir açıklama.

Hatırlayın:

Son yerel seçimlerde AKP ağır bir yenilgi adı. Büyükşehir özelliği ve önemi kazanmış 14 büyük şehirde belediyeleri, çoğunda açık farkla, kaybetti. Bu kentler İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Aydın, Eskişehir, Hatay, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Diyarbakır, Mardin, Van.

Yarattıkları katma değerle, ekonomik büyüklük ve önemleriyle, gelişmişlik düzeyleriyle açık ara önde olan kentler bunlar.

Bu seçim sonucu, sadece AKP’nin inişe geçtiğinin kanıtı değil, aynı zamanda bu büyükşehir belediyeleri üstünde elde ettiği ranttan, istihdam olanaklarından, tarikat ve benzeri siyasal islam örgütlenmelerine aktarılan mali kaynaklardan mahrum kalmak demek.

AKP’nin, hele hele Tayyip Erdoğan’ın gözünde bu 14 kent, belediye yönetimleri bir seçimde kaybedilmiş kentler değil, "düşman"ın eline geçmiş, "işgal" edilmiş kentler.

Seçimin ardından çok beklemeden işgal altındaki kentlerden Diyarbakır, Mardin ve Van’ı "kurtarıldı". Seçilmiş belediye başkanları görevden alındı; kimileri hapse konuldu ve kayyım denen devlet memurları o koltuklara oturtularak kaybedilmiş kentlerin yönetimleri düşmanlardan geri alındı. Bu kentler HDP tarafından "işgal" edilmişti. HDP dışında kalan muhalefetin, özellikle ana muhalefetin tepkisi hiç de sert olmadı. O yüzden AKP iktidarı da çok zorlanmadı.

Ancak CHP’nin "işgal"i altındaki geri kalan 11 büyük kentte bunu göze alamadı. Alamazdı da. Başlı başına İstanbul örneği yeter. İlk seçimde (31 Mart) 13 binden ibaret olan oy farkı, tekrarlanan seçimde (23 Haziran) fark 806 bin 415’e çıktı. Eğer bir seçim tekrarı zorlamasıyla kalan 10 büyükşehirde de seçim tekrarına gidilseydi sonucun İstanbul’dan geri kalmayacağını sezmek, görmek için çok yüksek bir zeka gerekmiyor.

11 kentte belediye meclislerinde AKP ve MHP’liler güçlü, hatta kimilerinde çoğunlukta. Bu yolla CHP’li belediyelerin olası başarıları engellenmek, olmadı kösteklenmek isteniyor.

Koronavirüs'e karşı önlemlerde de bu belediyelerin ellerini kollarını bağlama çabasının temel nedeni bu kadar yalın ve utanç verici:

14 büyükşehirimizi işgal etmiş düşmanlar başarılı olmamalıdırlar…

AKP Reisi'ne göre yerel yönetimler başına buyruk olamaz, Ankara’ya bağlı ve bağımlı olmalıdırlar.

Tayyip Erdoğan, kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yken söyledikleri, savundukları ile taban taban zıt bu çizgiye nasıl ve neden geldi?

Bu soru başka bir Tırmık’ın konusu olacak…

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim

"
"