Herhalde hemen anladınız: 107 gün geçecek ve 108. gün sandık başına gidilecek...
Annemin sık kullandığı deyimdir: Sayılı gün çabuk geçer...
Öyleyse bir seçim yazısı için hiç de erken değil. Hatta belki geç...
Seçimin sonucu iki temel soruyu (ya da sorunu) belirleyecek:
Bir: Yeni bir Anayasa kaçınılmaz. Peki bunu kim yapacak? Sonunda kararı Meclis vereceğine ve bize yine “evet ya da hayır” demek düşeceğine göre Meclisin benimseyeceği Anayasa taslağı kimlerce, hangi güçlerce hazırlanacak?
İki: AKP tek başına iktidar olup köpeksiz köyde değneksiz gezme, astığı astık, kestiği kestik bir Hükümet olmanın pervasızlığını ve hoyratlığını sürdürebilecek mi? Yoksa onu frenleyebilecek, uzlaşmaya zorlayabilecek bir TBMM kompozisyonu ortaya çıkacak mı?
Kamuoyu araştırmalarının ne dediği pek umurumda değil. Umurumda olan 107 gün içinde neler yapılabilir ve nasıl yapılabilir sorusunun yanıtı.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP hafta içinde seçime ilişkin kilit önemde bir karar verdi. Libya olayları üstünü örttü. O yüzden gazetelerde küçük bir haber olarak yer aldı. Ama yine de BDP’nin kararının kilit önemi ortadan kalkmıyor.
BDP bu seçimlere (de) bağımsız adaylarla girme kararında.
Önce bu partiyi bu karara zorlayanlar utansın diyelim. Yüzde 10’luk seçim barajı; buna ek olarak ciddi bir değişiklik yapılmadan geçiştirilen 12 Eylül mirası Siyasi Partiler Yasası, BDP’ye “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir ancak aslanların kafesi açık” demekte.
Seçim barajına ek derken Siyasi Partiler Yasasından tek bir örnek aktarayım da derdim iyi anlaşılsın:
Yasa şöyle buyuruyor: “Siyasi partiler; Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.”
Yetmediyse bir örnek daha: “Siyasi partiler Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar”
Herhalde yetti...
* * *
BDP’nin bu koşullarda seçimlere bağımsız aday formülü ile girmesi kanımca kaçınılmazdı, akla uygundu ve öyle oldu.
Peki bağımsız aday formülünden BDP ne anlıyor ve ne anlayacak?
BDP’nin yönetim organlarının ve Kürt siyasal hareketinin BDP’yi etkileyeceğini bildiğimiz öteki bileşenlerinin (Mesela İmralı, mesela Kandil) bu konuda ne düşündüğünü, nasıl bir rota tutturacağını bilemem.
Ama BDP bu seçimlerde (bağımsız aday formülü çerçevesinde) yine bir Kürt partisi olarak mı davranacak, yoksa sık sık dile getirkdiği “Türkiye partisi olmak” hedefinin somut gereklerini yerine getirecek mi?
Bugünlük soruyu ortaya atmakla yetinelim.
Ama önümüzdeki günlerde bu soruyu açarak, ayrıntılayarak epey Tırmık yazılacağını da şimdiden söyleyelim...