Eğer dün akşamüstü Beylerbeyi’nde balıkçılar kahvesine çöküp ilkbahalar muştuları taşıyan bir Boğaz rüzgarının tadını çıkarmasaydım... Kırk yıllık balıkçılar kahvesinin “tadil” edilip “Cafe”ye dönüşeceğini haberine öfkelenip kalkacakken bol köpüklü ve okkalı sade kahve fincanı önüme sürülmeseydi bu yazı yazılmazdı...
Önümdeki masada Beylerbeyi’nden göz aşinalım üç orta yaş (ve üstü) hanım heyecanlı bir “Ergenekon sohbeti” kaynatıyorlardı. İlk bakışta “Bunlar mutlaka geçen yıl bayrağı kapıp Çağlayan Meydanında boy göstermişlerdir” denebilecek üç hanımdı ve Ergenekon’u şaşılacak, hatta kıskanılacak bir bilinç duruluğu ile didikliyorlardı.
Çoğunu onlardan kopya çektim, biraz da kendim ekledim ve okumakta olduğunuz “Tırmık” kendiliğinden çıktı...
Buyrun.
* * *
Soru: Ergenekon sanıklarının hepsinin aynı sepete konması yanlış mı, doğru mu; bunlar bir bütün mü?
Cevap: Havet. (Havet “hayır” ve “evet” sözcüklerinden üretilmiş ve “Hem evet, hem hayır” anlamına gelir ve benim Türk diline önemli katkılarımdan biridir).
Hayır, çünkü: Ergenekon sanıkları arasında katiller, katlettirenler, yasadışına çıkmayı bir yaşam alışkanlığı haline getirmiş, binbir pisliği bulaşmışlar bir öbektir. Bir başka öbek bu uğursuzları işe koşup Türkiye’de bir darbe ortamı yaratılmasını sağlatmak isteyenlerdir. Bir üçüncü öbek ise darbecilere koltuk çıkıp, elikanlı, silahlı, külahlı ilk öbeğin işe koşulmasından en küçük bir vicdani tedirginlik duymayan demokrasi düşmanlarıdır.
Evet çünkü: Sonuçta AKP ile ideolojik ve siyasal mücadeleyi demokrasi düzleminde yürütmeye solukları ve yürekleri yetmediğinden Türkiye’yi bir kez daha darbe karanlığına sürüklemekte sakınca görmediklerine göre hepsi aslında bal gibi “aynı sepet”in içindedirler...
Soru: Ergenekon davası sanık olması gereken herkesi kapsıyor mu?
Cevap: Hayır. Çünkü henüz Fırat’ın öte yakasına geçilmedi. Fırat’ın bu yakasındaki elebaşılardan da elleri kolları serbest dolaşanlar var. Hatta kimilerinin adı bile ortalığa saçılmadı.
Soru: Peki “gözaltı dalgaları” sürecek ve henüz yargıç karşısına çıkarılmayanlar da eninde sonunda hesap vermeye zorlanacak mı?
Cevap: Belli değil. Çünkü bu sadece üç beş savcının kararıyla gerçekleşecek bir adım olamaz. Burada siyasi irade denen gücün emniyetiyle, ordusuyla, istihbarat birimleriyle, hükümetiyle ve... ve en önemlisi parlamentosuyla “temiz bir ülke” özleminde buluşması demektir ki henüz bundan uzak, hatta çok uzağız...
Soru: Ergenekon, bütün NATO ülkelerinde kurulmuş ve 1990’da tasfiye edilmiş genel olarak Gladio diye adlandırılan gizli ve yasadışı örgütlenmenin Türkiye kolu mu?
Cevap: Havet. Evet çünkü: Ergenekon’un bir ayağı sahiden Türk Gladio’suna dayanıyor. Başlangıçta Genelkurmay’ın Seferberlik Tetkik Dairesi bünyesinde oluşturuldu. O sırada ayrı bir adı var mıydı bilinmiyor. Ama 12 Mart 1971 darbesinden sonra ortaya “Kontrgerilla” olarak çıktı. 1990’a gelindiğinde, öteki NATO ülkelerinden farklı olarak Türk Gladio’su dağıtılmadı, tersine güçlendirilip takviye edilerek Güneydoğu’da Kürtlere karşı “gayri nizami harp” tekniklerini kullanmak üzere görevlendirildi. Orada hem kana, hem haraç, uyuşturucu vb. gibi yollarla sağlanan paraya alıştılar.
Hayır çünkü: Ergenekon’un bir ayağı Gladio. Öteki ayak ise Gladio’dan bağımsız, NATO’dan kıdemli, kökleri İttihat Terakki döneminin şiddete tapan ve kendini ve sadece kendini devletin asıl ve asli sahibi olarak gören güçten oluşuyor. Bu gücün dizginlerini elinde tutanlar (üniformalı ve üniformasız) Devlet’in dizginleri beğenmedikleri, kendilerine boyun eğen, en azından adımlarını onların da onayını aldıktan sonra atan güçler dışında bir siyasal hareket iktidara yürüdüğünde darbe yapma hakkını kendilerinde görenlerdir. Demokrasi onlar için “Halk oy vererek seçer ve halk bizim ülkemizde hep, ama hep yanlışı seçer” diye özetlenebilecek kötü ve zararlı bir düzendir. Onlar için fazla özgürlük ise “devletin sağlığı”na zararlıdır.
Soru: AKP iktidarı Ergenekon Davasına sonuna yani gitmesi gereken yere kadar götürebilir mi?
Cevap: Ne iyi olurdu. Ama –en azından bana- hiç bu umudu vermiyor. AKP sahici bir demokrasi ve düşünce özgürlüğü, insan hakları rüzgarlarının alabildiğine estiği bir Türkiye yerine, “Askerler darbe yapıp elime geçirdiğim iktidarı benden geri alamasın. O yüzden hem alenen darbecileri cezalandırayım, hem ileride darbe yapmayı düşünecek olanlara şimdiden gözdağı vereyim” diye özetlenebilecek sığ ve saygın olmayan bir hesap içinde gibi. Bu konuda yanılmak isterdim ama kof umutlara bel bağlamayacak kadar bu meslekte kıdemliyim.
Soru: Binlerce sayfalık iddianame, onun bir kaç katı ekleri ile bu Ergenekon davası ne kadar sürer?
Cevap: İtalyada bir eski cumhurbaşkanının, bir kaç eski bakanın, onu aşkın eski milletvekilinin, (galiba 17, belki 27) generalin, yüzlerce subayın yargılanıp mahkum olduğu dava dokuz yıl sürdü. Sanırım soruya uygun bir cevap oldu.
Soru: Baykal neden Ergenekon avukatlığına savundu? Bunun kendisine, yani partisine zarar vereceğini düşünmüyor mu?
Cevap: Kafasından geçenleri bilemem. Ama bir tahmin yürütmek pek zor değil. Baykal sanırım demokratik yollarla, seçim sandığından çıkarak iktidar yüzü göremeyeceğini –artık- anladı. O yüzden “Bir darbe olursa belki bana iktidarın bir ucundan yapışma fırsatı doğar” diye düşünüyor olabilir. Ama bu sadece bir tahmin, bir çıkarım. Günahı da sevabı da bana ait.
Soru: Ergenekon ile AKP arasındaki itiş kakışa katılmak, taraf tutmak zorunda mıyız?
Cevap: Soru yanlış. Geleceğimizi karartmak isteyen, daha önceleri (1971, 1980) karartmış, ülkeyi bir kanlı çöle dönüştürmüş bir güce karşı seyirci kalmak, önce kendi varlığımıza kastetmek değilse nedir?
Soru: Bu saatten sonra Ergenekon davası karartılabilir, örtbas edilebilir mi?
Cevap: Biz sahip çıkmazsak, yurttaş olarak böylesi eğilimlere derhal ve kararlılıkla karşı çıkmazsak öyle bir karartılır, öyle bir örtbas edilir ki... Boşuna mı “Yurttaşlık zor zenaat” denmiş...
Soru:..........
* * *
Yazıyı buraya kadar bir kez daha okudum. Bence onuncu soruya gerek kalmamış. Bütün sorular cevaplanmış.
Yok yine de eksik varsa, suç benim değil. Beylerbeyi İskelesindeki kafede Ergenekon’u didikleyen pırıl pırıl bilinçli üç kadın, sohbeti burada kestiler ve kalkıp evlerinin yolunu tuttular.
Çok ısrar ederseniz, yarın akşamüstü yine iskeleye gider, bir kahve içerim.
Sizin hatırınız için...