Yeni örümcek adam zamana uymuş: Hem siyahi, hem Latin....
Bir eleştirmenin yazdığı gibi, böyle bir hikâye ancak (ya da en iyi) canlandırma tekniğiyle anlatılabilirdi
ÖRÜMCEK-ADAM: ÖRÜMCEK EVRENİNDE
X X X
(Spiderman Into The Spider Verse)
Yönetmen: Bob Perschcetti, Peter Ramsey, Rodney Ruthman Senaryo: Phil Lord, R. Ruthman Müzik: Phil Lord, R. Ruthman
Columbia filmi
Marvel Comics dünyasının en ilginç kahramanlarından Spider Man- Örümcek Adam bu tür filmlerin en gözde serilerinden birine yol açmıştı. Ve modern çağda sanırım Süper Man’le başlayan ‘iki yüzlü kahraman’ (sokakta sıradan bir adam/ sırası gelince üstün güçleri olan bir süper-adam) ikileminin güzel örneklerini sunmuştu. Bu tür sinemanın gözde başkenti New York’u mekan tutan...
Bu kez ne var? Önce bunun bir canlandırma/ animasyon sineması örneği olması. Sonra da ana kişilik olan Miles’ın bir beyaz değil, iki farklı ırkı birleştiren, yani Afro-Amerikan ve ‘Latino’ karması olması. Marvel dünyasında pek rastlanmamış bu zengin ırksal konum, sanırım geçen yılın flaş filmlerinden olan tüm kahramanları siyahi Black Panther filminin bir uzantısı.
Gerçekten de genç Miles Morales, ona en iyi eğitimi vermek isteyen polis babasının zoruyla, okuduğu halk lisesinden alınıp kentin beyaz ağırlıklı bir okuluna gönderilir. Orada tam bir yabancılık çeker ve bir kız öğrenciye ilgi duyarken, ‘serseri’ amcasının yanında teselli arar. Ve sonra, bir garip örümcek tarafından ısırılır.
Bunun bir adım ötesi, yeni bir Örümcek Adam olmaktır. Ama o noktaya gelmesi kolay olmayacaktır. Bir yandan kötülüğe adeta yemin etmiş Kingpin ve kadın partneri Doc Ock... Öte yandan ilk ve en ünlü Örümcek Adam olan Peter Parker’in Miles’ın gözleri önünde öldürülmesi. Ve diğer birkaç ‘meslektaşının’ (Spider-Ham, Kara Spider Man, Penni Parker veya Örümcek Kadın) ortalarda dolaşması. Hepsi de o tuhaf maskenin ardında saklanmış olsalar da...
Tüm bu macera için ‘yaşı tutmayan’ (yani fazla yaşlı olan) sinemasever için de çekicilikleri var filmin....Öncelikle teknik kalitesi öylesine yüksek ve canlandırması öylesine gelişmiş ki, kısa süre sonra tüm o hayal ürünü kişilerle sanki dost oluyorsunuz. Özellikle çılgın bir açılış ve daha da çılgın bir kapanış arasındaki uzun bölümde, daha sakin bir tempoyla verilmiş aile ilişkileri, sınıfsal ve kültürel çelişkiler temaları çok ilgi çekici. Gözlükle izlenen 3 boyutlu kopyalarında filmin zengin görselliği de daha iyi ortaya çıkıyor.
The Lego Movie ve 21 Jump Street filmlerinin yaratıcı uzmanları Phil Lord ve Christopher Miller, bu filme de damgalarını vurmuş gözüküyor. Bir eleştirmenin yazdığı gibi, böyle bir hikâye ancak (ya da en iyi) canlandırma tekniğiyle anlatılabilirdi.
Biz orijinal kopyasından izledik. Nicolas Cage, Lily Tomlin, Mahershala Ali, Liew Schreiber, Jake Johnson, Zoe Krawitz, Chris Pine, Oscar Isaac, Hailee Steinfeld gibi adlardan... Ama çocuklar –yaşlarına göre- dublajlı izlemeli. Ve yanlarında olmanızın hiçbir sakıncası yok!..
Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?
Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir
Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...