13 Eylül 2021

Yassıada dramına bir yaklaşım denemesi

Hikâyede tüm Demokrat Partililer birer melek, tüm icraatları hayırlı işler olarak gösteriliyor. Bizler o mahkemenin özellikle yargıçlarını hiç sempatiyle anamıyoruz. Ama bu o mahkemeleri filmdeki gibi bir tür tiyatroya, hatta pandomime çevirmeye yeterli mi? Nerede özellikle Hollywood’un örneklerini verdiği o ünlü mahkeme filmleri?

50 KELİMELİK MEKTUPLAR    X   X  

Yönetmen: Emir Khalilzadeh/ Senaryo: Nevin Şahin/ Görüntü: Ahmet Bayer/ Oyuncular: İlker Kızmaz, Gizem Karaca, Tekin Temel, Murat Parasayar, Cemre Polat, Zafer Kırşan, Derya Alabora, İlhan Şeşen, Gökçe Güneş Doğrusöz/ 2021 yapımı

Birkaç yıldır etkinlik gösteren İstanbul Medya Akademisi’nin ilk sinema filmi. Yapıma Kültür Bakanlığı, TRT, Busat Film katılmışlar; dağıtımı ise CGV Mars yüklenmiş. Ve –sanırım bir ara bir dizi olarak tasarlanan- yapım, bu hafta sinemalarda gösterime girdi. İki saatlik bir film olarak...

Her şeye olabildiğince nesnel, eski deyimiyle objektif olarak yaklaşmaya çalışan bir eleştirmen kimliğiyle, bu filmde de ayni şeyi yapmaya çalıştım. Üstelik o yıllarda çok genç de olsam, anılarımızda hiç de iyi izlenimler bırakmayan Yassıada duruşmalarının ve ardından idam edilen üç politikacının hatırası benim için de acıydı. Hiçbir politikacı öylesine öldürülmemeliydi; zaten idam cezası artık tüm dünyada tümüyle kalkmış değil miydi?

Dolayısıyla, siyasal geçmişimize yaklaşmayı pek sevmemiş olan sinemamızın o hazin döneme eğilmesi, peşinen ancak olumlu karşılanması gereken bir eylem. Ama doğrusu filmin beni çok da mutlu etmediğini hemen belirteyim.

Aslında ana kişilik olarak Tevfik İleri’nin seçilmesi akıllıca olmuş. Yıllar yılı pek adı edildiği halde merhum Adnan Menderes’in ünlü bir şarkıcımızla ‘yasak aşkı’nı bir türlü anlatamamış olan sinemamız, bu kez biraz da kenarda kalmış bir figürü seçmiş. Demokrat Parti’nin on yıllık iktidarında Ulaştırma, Milli Eğitim, Bayındırlık bakanlıkları yapmış, İmam-Hatip okullarını yeniden açmış, kapattığı köy enstitülerinin yerine öğretmen okulları gerçekleştirmiş, üç üniversite kurmuş bir adamdı: Atatürk, Orta Doğu üniversiteleri ve  Yüksek İslam Enstitüsü. Filmde gösterildiği gibi mutlu bir evliliği olan, üç çocuk sahibi, yine filmde açıkça gösterildiği gibi iman ve inanç sahibi bir adam. En önemli işlerini 40-50 yaşları arasında yapmış olan...

Başlarda  her şey bir gerilim gibi başlıyor (Ve aslında hep öyle de sürüyor!). Ankara’da birden patlayan silah sesleri... Kenti kaplayan gizem ve korku havası... Birden çalan kapılar, beliren ürkünç görünümlü askerler ve alınıp götürülen devlet büyükleri... Bunları özellikle Tevfik Beyin evinden izleriz: sevgili eşi Vasfiye Hanımın ve canı gibi sevdiği çocukları Cahide, Cahit ve Ayşe’nin dehşetle büyümüş gözleri önünde tutuklanıp götürülür Tevfik Bey. Aynen şöyle diyerek: “Bu evden çıktığım gibi tertemiz geri döneceğim”.    

Sonrası gelir. Bu yakın tarihin ilk büyük ‘askeri müdahale’si ülkede hak ettiği kadar yankı yapar, toplumun kaderine egemen olur. En önemli tartışma, ‘iktidardaki parti’nin devrilmesinin siyasal devamıdır. Bunun giderek bir “vatana ihanet”  suçlamasına dönüşeceği haberi şok yaratır. Bunun için de bir Yeni Anayasa Komisyonu kurulur. Ve kısa süre sonra Yassıada’daki o meşum dava başlar.

Bu arada o davalarda yargılananlardan Tevfik Bey dışında kimse pek gösterilmiyor. Bu normal de sayılabilir, çünkü şaka-maka tam 395 milletvekili yargılanmıştır! Tüm yargılama bir buçuk yıla yakın sürmüş, sonunda cezalar yağmıştır. İdam mahkûmları çoktur, ancak bir kısmı onaylanmıştır. Bunlardan Celal Bayar’ınki yaşı nedeniyle iptal edilmiş (onu uzaktan şöyle bir görürüz), sadece üçü fiilen ölüme yollanmıştır: Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan. Son ikisi hemen hiç gösterilmez. Sadece Menderes’i yakından görürüz; çünkü nasılsa ona çok benzeyen birini bulmuşlardır, bundan bolca yararlanırlar. (Adı yanılmıyorsam Zafer Kırşan).

Projenin yönetmeni olarak önceleri Kudret Sabancı adı geçmiş; ama anlaşılan olmamış. O tanıdığımız bir yönetmendi. Ama yerine geçen Emir Khalilzadeh’yi hiç bilmiyoruz. Senaryo yazarı Nevin Şahin’i de... Doğrusu ikisinin de çok iyi iş çıkardığını söylemek zor...

Bir kere film tüm askerlere açık bir antipati, hatta nefretle yaklaşıyor. En üst komutanlardan neferlere... Öylesine ki, en basit insancıl gerekleri bile yerine getirmiyor, o yaşlı-başlı insanlara inanılmaz bir kötücüllükle yaklaşıyorlar. ‘Bad man- kötü adam”ı bu kadar çok olan bir film görmemiştim!.. Ayrıca içerden yazdıkları mektuplar da kısıtlanıyor: 50 kelimeyle... Ve icabında ikiye bölünerek... Ki filmin adı da buradan geliyor. Bu bir gerçek; ama tüm askerlerin böylesine zalim olmasının bir açıklaması yok!

Hikâyede tüm Demokrat Partililer birer melek, tüm icraatları hayırlı işler olarak gösteriliyor. Oysa hayal-meyal hatırlıyorum, örneğin ‘ihtilal’e temel neden olarak gösterilen o ünlü ‘Tahkikat Komisyonu’ olayı tam anlamıyla demokrasi karşıtı bir eylem değil miydi; toplumun ortak bilincinde mahkûm edilmemiş miydi? Ki Vikipedi’deki tarifi şöyle: “Tahkikat Komisyonu, Demokrat Parti tarafından 18 Nisan 1960'ta kurulan 15 üyeli Meclis Komisyonu. 7 Nisan'da DP Meclis Grubu’nun bir bildiri yayımlamasından sonra kurulan, muhalefetin ve basının faaliyetlerinin tahkik edilmesi için kurulmuş bir komisyondur”. Bunun muhalefet ve basının canına okunması eylemi olduğu açık değil mi?

Evet, yine bizler o mahkemenin özellikle yargıçlarını hiç sempatiyle anamıyoruz. Ama bu o mahkemeleri filmdeki gibi bir tür tiyatroya, hatta pandomime çevirmeye yeterli mi? Nerede özellikle Hollywood’un örneklerini verdiği o ünlü mahkeme filmleri? O belalı ‘örfi idare’ günlerinde olup bitenleri daha yansız, daha İngilizce deyimiyle ‘politically corect’ biçimde anmak gerekmez miydi? Arada siyah-beyaz, bol çizikli sahneler koyarak filmi belgesel havası vermek de yetmiyor. Her şeyde biraz abartılmışlık, bir gerçeğe ayna tutma yetersizliği ortaya çıkıyor.

Elbette askeri darbelere karşıyız. Elbette bu artık hiç olmamalı. Ne 27 Mayıslar, ne 12 Eylüller. Ve ne de, tam zıddındaki 15 Temmuz girişimleri... Ama bu temel düşüncemiz, her darbenin devirdiği veya devirmeye kalkıştığı iktidarı ‘sütten çıkmış kaşık’ gibi her şeyiyle mazlum, haklı ve adaletli göstermek için vesile olmamalı. Yaklaşımlarda insanlara gözyaşı döktürme çabasından öte bir mantık, bir tarihsel doğruculuk, bir vicdan damgası olmalı.  

Filmin genelinde elbette çok dokunaklı sahneler, etkileyici bölümleri var. Özellikle Tevfik Bey ve ailesi arasında; ya da birkaç yargı bölümünde... Ama genelde bir eski Yeşilçam filmi bu. Sanki politik sos katılmış bir Yeşilçam melodramı. Hele o yoğun, dramatik, hiç susmayan, işgal edici müzik... Kimi karakterler ise boşlukta kalıyor… Ki biri usta oyuncu Derya Alabora’ya verilmiş olan Belkis (?) kişiliği. Sahi, kimdir o? Azgın Demokrat Parti düşmanlığı nereden gelmektedir? Ya da dönemin muhalif basınını tek başına temsil eden FİKİR gazetesi nereden çıkmıştır? Hangi gazeteyi simgelemektedir?

Filmdeki kimi oyuncular ilginç. Bizzat Tevfik İleri’de Tekin Temel... Haksever avukatta bir efsane, ama bir müzik efsanesi olan İlhan Şeşen... FİKİR’in idealist gazetecisinde İlker Kızmaz... Genç kadın avukatta Gizem Karaca... İşlerini iyi yapıyorlar. İleri’nin eşi ve çocukları olarak tüm ailesi de...

Ama sonuç olarak bu filmin ana düşüncesinin, günümüzde 80’ini aşmış eski askerleri tutuklayan, hapseden ve en son rütbelerini söken zihniyetle çok yakın olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yazık!...

Bu arada film üzerine basına verilen bilgilerin eksikliğine de dikkat çekerim. Ne komple bir oyuncu listesi buldum, ne de filmin bestecisini... Ve kimi adları (örneğin Vasfiye İleri’yi) bulup yazamadım. Filmin o kadar çok yapımcısı var ki... Gerçi çoğu bu işte yeniler; ama yine de en azından TRT biraz daha çaba gösterebilirdi.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

"
"