Ne tuhaf, üzücü ve zor günler yaşıyoruz!.. Birden tüm dünyanın üzerine çöken bu bela bakalım nasıl, ne zaman, kaç can aldıktan sonra geçecek. Ve geçtiği zaman bile, bu bir 'happy end' sayılmayacak: Onca kayıptan sonra 'happy' bir şey olabilir mi? Olsa olsa tipik bizden bir deyişle, 'ehven-i şer' sayılabilir.
Kendi adıma, bu virüs olayı hayatımı öylesine alt-üst etti ki... En son sosyal etkinliğim 10 Mart Salı günü hayli uzaklarda (Bahçeşehir'de) bulunan MEF okulları kampüsündeki bir söyleşi oldu. Gençlerle konuştuk, söyleştik, kitap imzaladım. O kadar uzağa gitmemize değdi.
MEF'te ödül alırken
Ertesi günden itibaren, kabus tam anlamıyla bizim de üzerimize çökecek, panik başlayacaktı. O gün akşam üzeri Beyoğlu'nda yapacağım ikinci Türk Sineması sohbetim son dakikada iptal edilecekti, öğlene doğru...
Geçen cuma eşimle birlikte yapacağımız Bursa seyahati de kaldı. Merhum kayınpederim, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin kurucu dekanı, tanımış cerrrah Prof. Dr. Fikret Karaca için düzenlenen müze-serginin açılışı vardı. Leman bu iş için aylardır uğraşmış, babasına ait giysi, belge ve anıları toparlamıştı.
Ama üniversitelerdeki tüm etkinlikler gibi, o da ertelendi. Ne zamana, belli değil. Hafta sonu, yorgun günlerin dinlencesi bricimiz ise ENKA sosyal tesisleri kapandığı için yapılamadı.
Bursa'da açılacak Prof. Fikret Karaca Müzesi'ne bakış
Leman ve torunları
Ertelediğimiz Paris seyahati ve Kavala'ya sabır
Elbette bunların hiç önemi yok. Aralarında SİYAD'ın zaten çok geç kalmış ödül gecesi de bulunan birçok etkinlik, malum, yapılamadı. Ama bizim açımızdan daha önemli şeyler oldu ve de olacak.
Öncelikle, biz 16 Mart Pazartesi günü çıkacağımız Paris yolculuğunu iptal ettik. Çocuklarımızla uzun zamandır ilk kez birlikte Paris'e gitmeyi kurmuştuk. Ben de ilk kez kez yaş günümü (ki 17 Mart'tadır) orada kutlayacaktım. Ama kısmet değilmiş!.. Birçok insanla birlikte THY bizim uçuşları da iptal etti. Şimdilik, elveda Paris!..
İptal olan bir başka şey ise 27 Mart'da gitmeyi planladığımız Gaziantep yolculuğu oldu. Çok sevdiğimiz bu kenti vaktiyle ilk kez- yanılmıyorsam- sevgili Osman Kavala sayesinde tanımış ve sevmiştik. Onun daha 2002'de kurduğu Anadolu Kültürü Derneği'nin etkinlikleri sırasında...
Bu kez yine dostlarımız Rotary kurumunun himayesi altında yapılan ve yurdun birçok yerinde katıldığımız ROFİFE kısa film yarışmalarından biri vardı. Ve bendeniz konuşma yapıp ödül verecektim. Hepsi Gaziantep üniversitesiyle ortaklaşa olarak...
O da olmadı. Gerçi ödüller bir biçimde sahiplerine ulaştırılacakmış. Ama o karşılaşma ve kültür olaylarını paylaşma keyfi daha yaşanmadan bitti. Bir kez daha... Bu arada sevgili Osman'a ve tüm Kavala ailesine bol sabır dilemekten başka elimizden ne gelir! En azından yapageldiği kültür hizmetleri için ödüller alması gerekirken, hala inatla, en haksız biçimde içerde tutulurken...
Yıldız Parkı'nda doğaya sığınmak
Şu günlerde sokağa çıkmanın sayılamaz kadar çok sakıncaları ortaya çıkarken... Ve de benim dünyamın baş tutkusu olan sinema olayı da - umarım şimdilik- bitmiş gözükürken... Bendeniz rahat duramadım. Gerçi üzerinde çalıştığım birden çok kitap yok değil. Ve bunların azından ikisini - belki üçünü- kasım ayındaki İstanbul Kitap Fuarı'na yetiştirmek istiyorum. O açıdan, evde oturmak buna yardımcı oluyor diyebilirim.
Ama o özgürlük duygusu ve doğa sevgisi var ya... Başka şeylerin arasına sıkışmış. O da bize hükmediyor; eylemlerimizi etkiliyor. Böylece geçen cuma günü eşim ve oğlumla birlikte Yıldız Parkı'na gittik. Ve o muhteşem parkın tadını çıkardık. En çok da o neredeyse unuttuğum güzelim Malta Köşkü'nü ziyaret eden yeni evli çifti izler ve resimlerini çekerken...
Malta Köşkü'nde yeni evliler
Ayla'nın küpe koleksiyonu
Pazar günü ise Kemer Country'de oturan kızkardeşim Ayla ve eşi Hakkı Sevand'ı ziyaret ettik. Öylesine özlemiştik ki onları... Ayla eski deyimiyle son derece faal biridir; yerinde duramaz. Yıllardır enerjisini en çok KA.DER – Kadın Adayları Destekleme Derneği'ne adamıştır. Bunun için zaman zaman dış ülkelere de gider; uluslararası kadın toplantılarına katılır. Nitekim onlar da bizden hemen önce Paris'e gideceklerdi; iptal etmek zorunda kaldılar.
Ayla o gün evinde bize yıllardır topladığı eşsiz küpe koleksiyonunu ve onları ünlü bir yabancı ressamın çizgilerini taşıyan panolar üzerine özenle yerleştirdiği çok kişisel sergisini gösterdi: Evin içinde!.. Umarım bu çok ilginç sergi kamuya açık bir yerde de sunulur.
Ayla'nın mücevherleriyle
Ayla ve Hakkı Sevand'la
Ayla evinde
Yaş günü pastasıyla
Ve yaş günümü de kutladık
O gün orada benim yaşgünümü de kutladık, iki gün öncesinden. Ama asıl salı günü oğlum ve gelinim üç küçük oğullarıyla birlikte gelince kıyamet koptu. Torun sevgisini yaşayanlar bilir, tarif edilemez. Biz de o gün evimizde, artık gerçekten de sokağa çıkamamanın yarattığı bunalımı giderdik. Ve bilgisayarımızın başına döndük. Televizyonu da haberlerden tartışmalara, polisiye dizilerden uygun filmlere bir kaçış alanı olarak belirleyerek...
İşte benim son günlerim. Umarım ki aşırı kişisel bulmamışsınızdır. Ne yapalım, sonuç olarak herkes kendi hayatını yaşıyor. Benim gibi eli kalem tutup köşesi de olanların tek farkı, bunu başkalarına da iletebilmesi. Belki birkaç mesaj da içerir umuduyla...