03 Ekim 2014

Yarı yolda kalan komedi denemesi

Yaptığı birçok işi çok sevdiğim “Türkiye’yi en çok güldüren adam”, bence bu filminde büyük bir düşkırıklığı yaratıyor.

PEK YAKINDA 

Yönetim ve senaryo: Cem Yılmaz
Görüntü: Gökhan Atılmış
Oyuncular: Cem Yılmaz, Tülin Özen, Zafer Algöz, Özkan Uğur, Ozan Güven, Çağlar Çorumlu, Cengiz Bozkurt, Zerrin Tekindor, Hare Sürel, Ayşen Gruda, Ülkü Duru, Emin Gürsoy, Metin Coşkun, Tuğrul Tülek, Ata Berk Mutlu, Zerrin Tekindor, Ayşen Gruda, Tuğrul Tülek, Emin Gürsoy, Bahtiyar Engin, Metin Coşkun, Muhittin Korkmaz, Enis Fosforoğlu, Ülkü Duru, Can Yılmaz, Tansu Biçer, Kutay Şahin/ Cem Yılmaz Production

Cem Yılmaz’ın merakla beklenen son filmi şaşırtıyor. Benim için ne yazık ki olumsuz anlamda... Yaptığı birçok işi çok sevdiğim “Türkiye’yi en çok güldüren adam”, bence bu filminde büyük bir düşkırıklığı yaratıyor. Ben böyle düşündüm.

Film bir yanıyla eski Yeşilçam’a bir saygı duruşu gibi. Önce hikayesiyle... Eski figüran Zafer, sonradan kaçak DVD’ciliğe soyunmuştur. Ancak sürekli baskınlardan sıkılmış ve tövbe etme kararı almıştır. Ayrılmak üzere olduğu eşi, eski dizi oyuncusu Arzu’yu aslında hala sever, ondan ve küçük oğlundan ayrılmaya hiç niyeti de yoktur.

Yeni kurmaya çalıştığı hayat içinde Zafer, sinemayı çoktan bırakmış iki yaşlı adamın tozlanmış bir senaryosunu film yapmayı üstlenir. Ama eşi Arzu’nun bundan haberi olmasını nedense istemez!.. Kıyıda-bucakta kalmış bir sürü eski şöhret toparlanır ve Şahikalar- Kötülüğün Sonu adlı bu filmin çekimlerine başlanır. Bu çekim hiç de kolay olmayacaktır. Ama zaten Yeşilçam da imkansız işlerin olduğu bir rüyalar alemi değil midir?

Film aslında oldukça parlak biçimde başlıyor. Zafer’in unutulmaz Eşkiya filmindeki “altıncı polis” rolü, Tarlabaşı’nda bir binanın tepesinden kendisini atmak üzere olan Şener Şen’i (ünlü filmin ünlü finali) ‘doğaçlama yapmak’ uğruna kurtarması ve böylece setten kovulmasıyla sonuçlanıyor!..

18 yıl sonra, onu kaçak DVD kıralı olarak bulduğumuz zamansa, bir Haneke filmi için “onu heryerden çekin, sadece Cihangir’de kalsın!” ya da “Brokeback Dağı’nı ‘i....e kovboylar’ diye çıkarmayın sakın!” türünden uyarıları, tam Yılmaz’a layık espriler!..

Ancak sonrasında işler bozuluyor. “Film çekimi” serüveninin hiçbir inandırıcılığı yok. Bir komedinin fantezi sınırları içinde bile...Tüm rollerin yaşlı, sarhoş, alkolik, sakat ya da fıttırmış kişilere dağıtılması ne tuhaf şey!... Zafer’in filmin ardındaki adam olduğunu eşinden –nedense- bucak bucak saklarken, onu filmin baş oyuncusu seçmesi, üstelik baş erkeği oynayan ahı gitmiş vahı kalmış Boğaç Boray’a otobüs çarpınca, onun setteki ikizi olarak kendisini önermesi... Ve böylece her gün, suratı yemyeşil bir maskeyle kapalı olarak sette karısıyla buluşması...

Hele Arzu’nun tüm çekim boyunca onu tanımaması!...Tüm bunlar olacak şey mi? 

Karakter çalışması, en hafif sözcükle tuhaf. Tiplerin karaktere dönüşmeden kalmasının ötesinde, o eksantrik kişiliklerin bizim toplumumuzda karşılığı yok!... Örneğin hala film yapmayı düşleyen iki yaşlı ‘efemine’ sinemacı... Jack Lemmon- Walter Matthau’lu bir Amerikan komedisine yakışacak bu ikilinin, bizde bir karşılığı var mı?

Yazar-yönetmen nedense uzun saçlı erkeklere takmış!...Filmde upuzun saçlarıyla karşımıza gelen tam dört kişilik var! Ya kendi saçları, ya da peruklarıyla... Üstelik hepsi yaşını-başını almış adamlar. Acaba bunun bizdeki karşılığı ne olabilir?

Bu eksantrik kişiler, üstelik çoğu zaman antipatik. Hem de üst düzeyde... Ozan Güven, Zafer Algöz, Cengiz Bozkurt bu konuda başı çekiyorlar. Bizzat Cem bile beklendiği kadar komik değil. Tülin Özer, Özkan Uğur ve Çağlar Çorumlu, bu durumdan kendilerini sıyıran sayılı oyunculardan..Bir an görünüp kaybolan sayısız ünlüyse filme pek birşey katamıyor.

Filmin bir diğer temel kusuru, komediyle Yeşilçam tarzı melodram arasında gereken dengeyi kuramaması ve melodramın kuruluveren egemenliği. Bitmeyen bir müzik ve ara yerde (genelde tam kıvamında) olarak çıkagelen birkaç şarkı, bu melodramın ‘melo’ yanını pekiştiriyor. Ve günümüzün dizilerine doğru kaydırıyor. Ancak Yılmaz’ın duygusallığa bu kadar teslim olması, filmin lehine olmamış. Eski filmlerinden Herşey Çok Güzel Olacak veya Hokkabaz’da bu denge çok daha iyi kurulmuştu. 

Yılmaz’ın anlatımında pek bir sorun yok. Sorun daha çok senaryoda gözüküyor. Ve bence iyi yazılmamış bu senaryo, filmin başarısını engelliyor.

Finalde ise belki filmin en başarılı yanı var: çekilişini izlediğimiz Şahikalar filminin bir özeti. Bu özet öylesine alaycı ve öylesine güçlü bir Yeşilçam parodisi içeriyor ki, keşke ayni keskin alay filmin tümüne sinebilmiş olsaydı diyorsunuz... 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"