11 Temmuz 2015

Yaralı yüzün ardındaki yaralı ruh

Her şeye karşın, büyüsü garip biçimde işleyen bu film, klasik Nazi Suçları temasıyla yakıcı bir tutku öyküsünü çok iyi bağdaştırıyor

YÜZÜNDEKİ SIR  (Phoneix)  X  X  X  X

Yönetmen: Christian Petzold
Senaryo: C. Petzold, Harun Farocki 
Görüntü:
Hans Fromm
Müzik: Stefan Will
Oyuncular: Nina Hoss, Ronald Zehrfeld, Nina Kunzerdof, Michael Martens, İmogen Kögge, Kirsten Block/Alman filmi

 

 

Savaşın son yılında tutuklanıp toplama kampına gönderilen Nelly Lenz, iyi bir sahne sanatçısı ve şarkıcıdır. Kampta gördüğü işkenceler sonucu, yüzü tanınmaz hale gelmiştir. Savaşın hemen ertesinde, Berlin kentinden arda kalan harabelere gelir: Eski arkadaşı Lene’yle birlikte...Yüzü bir büyük operasyonla değişmiş, ne tam eskisi olan, ne de tümüyle yepyeni olan bir fizik kazanmıştır.

Nelly’nin tek amacı, o da müzisyen olan ve hala deli gibi sevdiği kocası Johnny’yi bulmaktır. Acaba tutuklanmasının nedeni, Johnny’nin onu ihbar etmesi olabilir mi? En azından Lene’nin tezi budur. Ve Nelly adamı bulup bunu anlamak zorundadır.

Ama kimse onu tanımaz, Hatta inatla arayıp bulduğu Johnny bile... Yüzünün iyileşmesine koşut olarak ruhu da yeniden bulunmuş bir aşkla iyileşirken, yavaş yavaş eski haline dönecektir. Ama onu hala tanıyamayan kocası, bir talepte bulunur: Aileden kalan ve orada sahipsiz duran büyük serveti ele geçirmek için, ölen karısı Nelly kimliğine bürünüp o rolü oynaması!....

Ne tuhaf bir öykü, ne garip bir insan serüveni, değil mi?

Gerçi inanılırlık sınırlarını biraz zorlamıyor değil. Hele Johnny’nin onu tanımak için Nelly’nin ünlü Kurt Weill bestesi Speak Low adlı klasiği söylemesini beklemesi..Bir erkek, Johnny kadar kaba ve duygusuz olsa da, en azından bir zamanlar onca sevdiği kadını tanımak için o kadar bekler mi?

Ama burada da müziğin filmde (ve belki de Petzold’un özel yaşamında) tuttuğu yeri dikkate almak gerekir. Karı-koca müzisyen ve uzun yıllar o çerçevede birlikte olmuşlar. Yüz değişir, ama ses pek değil... Üstelik bu sahne öylesine etkileyici ki...  

Her şeye karşın, büyüsü garip biçimde işleyen bu film, klasik Nazi Suçları temasıyla yakıcı bir tutku öyküsünü çok iyi bağdaştırıyor. Çekici, dramatik ve ibret verici.

Daha önce Yella ve özellikle Barbara adlı olağanüstü filmleriyle tanıdığımız Alman yönetmeni Christian Petzold, bu karmaşık psikolojik bulmacayı özenle çözüyor. Değişmez oyuncusu Nina Hoss, bu zor rolün de altından kalkıyor. Filmdeki bir avuç unutulmaz şarkıyı da bizzat söylediğini ekleyelim.

Barbara’dan beri kullandığı erkek oyuncu Ronald Zehrfeld de rolüne çok iyi oturmuş. Sonuçta savaş suçları temasını olduğu kadar, gizemli filmleri sevenler de hoşlanacak.

Yazarın Diğer Yazıları

Son olup bitenlerin ışığında: Filmler, gösterimler, kayıplar, kazançlar

Belki ülkemizdeki en zengin DVD ve de CD koleksiyonu bendeydi. İşte ben, artık bu yaşta, tüm bunları bir elde toparlamak istiyorum. Bir tür müzede... Ki insanlar gelsin, izlesin veya dinlesin... Ve bu sanatsal arşiv gelecek kuşaklara da kalsın...

Bir imparatorluk acaba ne zaman çöker?

Büyük bütçesine ve yönetmenin kesin özgürlüğüne rağmen, film gerçek bir dinamizme de kavuşamamış. Coppola’nın yapmak istediği “ABD devleti ebediyen var olabilir mi?” sorusu ise, bunu bir ölçüde başarmış

Paris’te aşk, seks ve romans

Sürekli konuşmalar normalle kitabi olmak arasında gidip geliyor. Arada biraz canlanıyor. Evet, burası Fransa’dır, yani “L’amour, cest toujours l’amour” diyen; metres ya da ‘amant’ (yasal olmayan aşık) gibi terimleri icat etmiş ülke...

"
"