Cannes 2016 hayli görkemli biçimde açıldı. Öncelikle jüri basın toplantısı ilginçti. Ancak Cannes’ın yapabileceği biçimde, dünyanın dört bir yanından gelen değerli ve popüler sinema adamları. Öncelikle de oyuncular… Donald Sutherland gibi bir sinema devini, hem de neredeyse unutulduğu bu ileri yaşında yeniden ramp ışıklarının önüne çıkarmayı başka kim akıl edebilirdi? Onca filmiyle hatırladığımız ve ününü bir ölçüde oğlu Kiefer Sutherland’a devretmiş gözüken Kanada kökenli bu önemli oyuncu, vakur ve esprili haliyle ilgi odağı oldu.
Diğer oyuncular arasında hep iyi filmlerde oynayagelmiş İtalyan Valeria Golino, son dönemde Hannibal adlı TV gerilim dizisiyle tüm dünyada tanınan Danimarkalı Mads Mikkelsen, Türkiye’ye de gelmiş olan Amerikalı tanınmış aktris Kirsten Dunst ve her daim popüler Fransız oyuncu-şarkıcısı Vanessa Paradis var.
Yönetmenlerse jüri başkanı Avustralyalı George Miller, Fransız Arnaud Desplechin ve ilk filmi Saul’un Oğlu’yla büyük çıkış yapan gencecik Macar yönetmen Laszlo Nemes. Ve bunlara eklenen İranlı kadın yapımcı Katayoon Shahabi.
Festivalde izlediğimiz ilk iki film sinema sanatının ne denli farklı şeyler yapabileceğini gösterdi. Gala filmi, üçüncü kez festival açılışını yapan Woody Allen’ın son filmi Cafe Society idi. Tipik bir Woody yapımı bu. Öncelikle yine bir New York güzellemesi. Ve 1930’larda geçtiği için de hem o kentin yüz kızartıcı gangsterlik günlerine hem de popülerliğin zirvesindeki Hollywood’un şaşaasına değiniyor.
New York’ta açılan filmde, Bobby Dorfman adlı bir genç adam, bir bölümü açıkça gangster olan ailesinden uzaklaşmak için Los Angeles’ta ünlü bir yapımcı olan amcasının yanına geliyor. Hayatı yıldızlarla geçen yapımcı önce bu utangaç genci önemsemiyor. Ama giderek ona ısınıyor, onu yanına alıyor ve sağ kolu yapıyor. Bu arada Bobby amcasıın güzel sekreterine tutuluyor. Ama kadının evli bir sevgilisi vardır. Ve o da ortak patronları olan yapımcıdan başkası değildir!…
Bu şirin komedi en çok sözlü esprilere ve incelikli karakterlere dayanıyor. Fonda ayrıca Yahudilik ve onun getirdiği aile ve toplum ilişkileri var. Alaycı bir Hollywood eleştirisi ve tam Wooody’ye yakışan bir oyuncu seçimi ve yönetimi de… Yapımcıda artık tam bir karakter oyuncusu olduğunu kanıtlayan komedyen Steve Carell, ayrıca Jesse Eisenberg, Kristen Stewart ve Blake Lively üçlüsü kusursuz. Ama film ‘yarışma dışı’ olduğundan hiçbiri ödül alamayacak!
Yarışmanın ilk filmi Sieranevada 3 saatlik bir Romen yapımı. Yazar-yönetmen Cristi Puiu bize günümüz Romanya’sından belgesel tadında bir kesit veriyor. Bir büyücek ailenin gündelik yaşamından, ev hayatından ve Bükreş sokaklarından kesitler biçiminde… Ortalama beşer dakika süren uzun tek çekimler gerçekçilik duygusunu pekiştiriyor. Romanya’nın komünist geçmişi de tartışılıyor. Bu ülke üzerine çok şey öğreniyorsunuz. Ama sanırım çok geniş bir kesimin sinema beklentilerini karşılayacak gibi değil.
* Bu yazı Yarına Bakış'ta yayımlanmıştır