28 Haziran 2019

Unutulmaz güldürü ikilisinin hayatındaki dram

1937 yılında, ikili zirvedeyken açılan film, sanatçıların kimi özel sorunlarını deşiyor

LAUREL İLE HARDY
X  X  X
(Stan & Ollie)

Yönetmen: Jon S. Baird
Senaryo: Jeff Pope
Görüntü: Laurie Rose
Müzik: Rolfe Kent
Oyuncular: Steve Coogan, John C. Reilly, Shirley Henderson, Nina Arianda, Rufus Jones, Danny Huston

ABD-İngiltere yapımı

Evet, Türkçesiyle Lorel ve Hardi. Sinema tarihinin kuşkusuz en ünlü komik ikilisi. Tam bir tarih yazmaya girişmeyeceğim. Ama İngiliz Stan Laurel (1890- 1965) ve Amerikalı Oliver Hardy’nin (1892- 1957) sessiz sinema Hollywood’unda, 1910’larda tek başlarına olarak başlayan ve 1926’dan itibaren ikiliye dönüşen çabaları ve tam 102 filmle, sinemanın en uzun süren, en verimli, en unutulmaz komik çifti olduğu kesindir.

Ve bizlerin bile çocukluğumuzda yetiştiğimiz bu filmler, adına komedi sanatı denen şeyin temellerine harç koymuştur. Elbette Charlie Chaplin (Şarlo), Buster Keaton, Harold Lloyd vb. benzeri dev komedyenlerin yanısıra...Ve de sonraki yıllarda gelen ünlü komedi ikililerinin: Bud Abbott ve Lou Costello (İki Açıkgözler) ya da Jerry Lewis ve Dean Martin- Canciğer Kardeşler gibi.  

Ama Lorel-Hardi başkadır. Şişman Hardy hep sakar, beceriksiz, sarsak ve panik-atak haliyle komedinin asıl özünü verir gibi gözükse de, zayıf Lorel hep ağlamak üzere gibi gözüktüğü ve sık sık gerçekten de ağladığı oyunuyla az patetik değildir!.. Üstelik o tüm metinleri de yazan, ikilinin gerçek yaratıcısıdır. Böylece ikili durum komedisinden karakter çatışmasına, kaba şakalardan ince esprilere birçok güldürü ögesini alıp harman eder. Ve bizi mutlu etmeyi başarır.

1937 yılında, ikili zirvedeyken açılan film, sanatçıların kimi özel sorunlarını deşiyor. Evliliklerinden mali durumlarına, yapımcıları Hal Roach’dan yakınmalarından yeni projelerine... Bu arada dönemin kimi kadın starlarından söz ediliyor: Myrna Loy’dan Carole Lombard’a...Ve bir an onları da perdede göreceğiniz parlak bir Hollywood tasviri bekler oluyorsunuz.

Ama sonra birden 1952 yılına geçiliyor. İkili bir İngiltere turnesindedir: İrlanda’yı da içeren... Artık iniş yılları başlamıştır, eski büyüleri kalmamıştır. Bu bir veda turnesi olacaktır. Eski hayranları salonları belli ölçüde doldursa da, nostalji hala geçerli bir sözcük olsa da...Çünkü yeni bir film sözü veren yapımcı gözükmeyecektir, yapılan vaatler tutulmayacaktır.

Ayrıca ortalıkta insanları güldüren yeni isimler vardır. İngiltere’de Norman Wisdom. ABD’de Bob Hope, Danny Kaye.  ‘Düo’ olarak olarak da İki Açıkgözler....Ayrıca zaten şişman Ollie’nin sağlık sorunları da giderek artacaktır.

Filmde elbette parlak yılların eksikliği hissediliyor. Ve belli bir düş kırıklığı yaratıyor. Ama bu doğal, çünkü film 'A.J.' Marriot adlı yazarın Laurel-Hardy’nin İngiltere Turu adlı kitabından alınmış. Ve amacı komple bir biyografi yapmak değil, bu ikiliyi çok kritik bir dönemlerinde yakalayıp biraz tanımak.

O amaç gerçekleşiyor. Ve biyografinin moda olduğu şu dönemde, bu belki hepsinin en mütevazisi olan film seyirciyi yüreğinden yakalıyor. Öbürleri kadar büyük bütçeli ve iddialı olmasa da...

Bunda birçok şeyin rolü var. Öncelikle oyuncuların seçimi. Bir dönemin tanınmış İngiliz oyuncusu Steve Coogan’ın Laurel’i ve de yetenekli Amerikan karakter oyuncusu John C. Reilly’nin Hardy’si kusursuz. Hele Reilly’nin ‘şişmanlatılması’ tam bir başarı. (Her çekim günü 4 saatlik makyaj pahasına!...). Eşlerde Shirley Henderson ve Nina Arianda, yapımcı Hal Roach’da büyük yönetmen John Huston’un oğlu, bir dönemin karakter oyuncusu Danny Huston da çok iyi.

Ayrıca özellikle sahnedeki komedi bölümleri az, ama öz. ‘Gag’lar iyi tasarlanmış, espriler iyi yazılmış. Ve bize ikilinin güldürme yeteneğinin ruhunu veriyor. Hikâyelerinde gizli melankoli duygusuyla birlikte..  

Demek ki, özellikle has sinemaseverler için...


Yarın: YESTERDAY

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

"
"