22 Aralık 2022

Suriye'den yola çıkan bir büyük insanlık dramı

Netflix'te gösterilen bu film bence izlenmeyi hak ediyor. Kaçırmayın...

YÜZÜCÜLER

X X X X

(The Swimmers)

Yönetmen: Sally El Hosaini
Senaryo: S. El Hosaini, Jack Thorne
Görüntü: Christopher Ross
Müzik: Steven Price
Oyuncular: Matthias Schweighöfer, Manal İssa, Nathalie İssa, Ali Suliman, Nahel Tzgai, Ahmed Malek, James Krishna Floyd, Kinda Alloush, Bridgidda Roy, Ekran Mustafa

Netflix yapımı, 2022.

2011 yılı Suriye, Şam kenti... Ve genç kızların oluşturduğu şaşırtıcı bir çevre. Şaşırtıcı, çünkü bir Arap kentinden ve onun yaşamından çok bir modern Batı kenti gibi. Sürpriz partiler, çılgın eğlenceler, gizli flörtler ve kıkırdaşmalar...

Sonra 2015 yılına geçeriz. Yine modern bir gençlik ve de bir aile çevresi. Ama artık bir iç savaş dekoru içinde... Oysa bizim aile, yüzme şampiyonu baba, sevecen eşi ve onun iki kızı Yusra ve Sara Mardini, babalarının izinden gidip o alanda şampiyon olmak, hatta Olimpiyatlara katılmak arzusundadırlar. Ama Suriye adına o büyük olaya katılmak mümkün mü? O arada antrenman yaptıkları bir yüzme salonunda tavanın çökmesi de tam bir felaket işareti olur.

Aile uzun tartışmalardan sonra, kızlarını tehlikeli bir yolculukla Batı'ya yollamaya karar verir. Küçük bir garantiyle: sempatik erkek yeğenleri, DJ'lik yapan Nizan'ı da onlarla birlikte göndereceklerdir. Ana hedef Almanya'dır; ama bunun için uzun ve risklerle dolu bir yolculuk gereklidir.

Önce uzun bir ülke-içi seyahatten sonra, Türkiye'ye ve güzel İstanbul'a gelinir. Oradan da Ege'ye açılma zamanıdır. Parçalanan bir tekneden sonra, kendilerini Midilli adasında bulurlar. Yani Yunanistan'da... Ondan sonrası, çeşitli ülke ve ırklardan gelenlerin de işin içine katıldığı bir olaydır: Sudan'dan Eritre'ye... Ve de sürekli aldatılma serüveni başlar. Peşin ödedikleri yolculuklar yarıda kalır; birçok insan minik teknelere sıkıştırılır. Sırbistan, derken Macar sınırı. Ve de Berlin... Böylece ama hedefe ulaşılır. Öyle ki, 2016'da Rio Mülteci Olimpiyatları takımı; 2020'de ise Tokyo Olimpiyatları. Ve özellikle Yusra'nın kazandığı madalyalar...

Film tümüyle gerçek olaylardan yola çıkmış, olup bitene gereğince sadık kalarak. Sanırım nispeten sınırlı bir bütçenin imkanlarını da en iyi biçimde kullanarak, ortaya dokunaklı bir film konmuş. Bu öylesine bir olay ki, iki kız kardeşi aşıp günümüzün en büyük ve hâlâ süregelen trajedilerinden birine el atıyor. Eğer iç savaştan beri ülkelerini terk edip dünyanın dört bir yanına giden Suriyeli sayısının 6 milyona yaklaştığını bilirseniz... Dramın büyüklüğünü kavrarsınız...

Özellikle Yunanistan'a gelinmesiyle birlikte o göçmen sayısının hızla artması, kardeşlere büyük bir yük getiriyor. En acil koşullarda kendini suya atıp yüzmek; dermanı kalmamış zavallıları kurtarmak misyonu... Bunları yaparken, arada sık sık kavga etmekten de kendilerini alamıyorlar. Bu vahşet içinde kardeşliğin ayakta kalması bile zorlaşıyor. Ve perdeden en çok yansıyan sözcük de "Yallah" oluyor!...

Kardeşleri, iki gerçek kardeş oynuyor: Nathalie ve Manal Issa. Son derece inandırıcı olduklarını söylemek gerekir. Yeğen Nizan'da Ahmed Malek, babada Ali Suliman, Berlin'deki antrenörde Matthias Schweighöfer de gayet iyiler. Christopher Ross'un onca ülkeyi kapsayan -bu arada İstanbul'u da en güzel haliyle gösteren- görüntü çalışması ise gerçekten birinci sınıf.

Netflix'te gösterilen bu film bence izlenmeyi hak ediyor. Kaçırmayın...


Yarın: WHİTNEY HOUSTON: I WANNA DANCE WİTH SOMEBODY

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"