11 Ekim 2014

Siyah-beyazdan renkliye dönüşen dünya

Türünü pek yenilemese de ilgiye değer bir bilim-kurgusal masal

SEÇİLMİŞ  
(The Giver)

Yönetmen: Phillip Noyce
Senaryo: Michael Mitnick, Robert B. Weide
Görüntü: Ross Emery
Müzik: Marco Beltrami
Oyuncular: Jeff Bridges, Meryl Streep, Brenton Thwaites, Alexander Skarsgaard, Katie Holmes, Odeya Rush, Cameron Monaghan, Taylor Swift/ Amerikan filmi

Tanınmış ve türünde öncü olduğu söylenen 1993 tarihli Lois Lowry romanından uyarlanmış ilginç bir bilim-kurgu; ya da gençlerin daha çok sevdiği deyimle distopya filmi.

İleri zamanlarda bir Kuzey Amerika ülkesinde, tüm savaşlar bitmiş, isyanlar önlenmiş, suçlar yok edilmiş ve alabildiğine sakin ve huzurlu bir toplum yaratılmıştır. En çok tipik Amerikan banliyölerini hatırlatan bir ortamda, artık her şey siyah-beyazdır!.. O göz yorucu, kafa karıştırıcı renkler bile törpülenip eski filmlerin siyah- beyazına indirgenmiştir.

Bu yeni dünyada artık aile yoktur. Çocuklar doğurma işini yüklenen taşıyıcı kadınlarca dünyaya getirilir ve hemen sonrasında bir aileye verilir.  Böylece hayatımızı karmaşık hale getiren o ana-baba ve evlat ilişkisi, ideal toplumun birzamanlar en önemli halkası ve ana birimi sayılan aile yok edilmiştir. Asıl yok edilense, sevgi ya da aşk kavramıdır.

Kelime olarak bile, ancak eski kuşağın belleğinde kalmış bir eski sözcük ve kavramdır bu... Böylece aşkın neden olduğu binbir sorun ve yarattığı mutsuzluk da bertaraf edilmiştir.

Çocuklar küçük yaştan itibaren özel okullara gider, burada hemen saptanan yeteneklerine göre çeşitli işlere yönlendirilir. Bir yaşlılar kurulu (nedense ortayaşlılar hemen hiç yoktur!), belli zamanlarda toplanıp, 18 yaşına gelmişler arasında  görev dağılımı yapar. Kahramanımız Jonas, o Tören gününde sinirlidir. Hele kendisine birtürlü sıra gelmeyince...

Nedeni anlaşılır: o en üst görev sayılan ‘anı toplayıcı’ görevine seçilmiştir. Yaşlıların sayılan önde geleni ‘aktarıcı’, ona kendisinin topladığı (oysa özel zihinlerden silinmiş) ortak anıları nakledecek ve böylece Jonas toplumun ortak belleğini oluşturacaktır. Ama yeni doğan bebek Gabe’in de karıştığı olaylar, bu yapay ve soğuk toplumu örten yalan ve ikiyüzlülük örtüsünü kaldıracaktır.

Aslında birçok filmin işleyegeldiği temalara el atan ve tümüyle özgün sayılamayacak bir öykü. Kuşkusuz roman 1993’de ilk yayınlandığında bunlar daha özgün motiflerdi. Bugün artık biraz aşınmış gözüküyorlar.

Yine de film yeterince ilginç olmayı başarıyor. Özellikle plastik açıdan: herşeyin siyah-beyaz başladığı ve kahramanıımız bilinçlendikçe renklenen beyazperde, gayet göz okşayan bir durum.

Ayrıca oyun düzeyi çok iyi. Yaşlılarda Jeff Bridges ve Meryl Streep herzamanki oyunculuklarını konuşturuyorlar. Bridges’in o ‘münzevi’, ermiş hali görmelere değer... Meryl Streep ise yakın zamanda Glenn Close’un Galaksinin Koruyucuları’ndaki Nova Prime karakterini ödünç almış gibi!.. Gençlerde ise başta Brenton Thwaites (Jonas) yeni ve büyük bir yetenek. Ana-babada Katie Holmes ve Alexander Skarsgaard da göz dolduruyor.

Özetle türünü pek yenilemese de ilgiye değer bir bilim-kurgusal masal. 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"