17 Kasım 2019

Shakespeare oynayan Toros'lu köylü kadınların hikayesi

Toros açık havasına taşınmış bu Orta Çağ İngiliz saray dramı, sanki bu deplasmandan kazançlı çıkıyor

KRALİÇE LEAR
XXX

Yönetmen ve senaryo: Pelin Esmer
Görüntü: Morteza Atabaki, Pelin Esmer
Müzik: Barış Diri
Oyuncular: Behiye Yanık, Cennet Güneş, Ümmü Kurt, Fatma Fatih, Zeynep Fatih, Hüseyin Arslanköylü

Sine Film yapımı

Bilinene göre, 2000'li yılların başında Toros'larda yaşayan bir avuç köylü kadın bir araya gelip bir oyun sahnelemişler ve bu olay kariyerinin başında olan olan yönetmen Pelin Esmer'e ilk filmi olan Oyun adlı belgeseli esinlemişti.

Kendi adıma çok sevdiğim bu film için eleştirimden bir bölümünü buraya alıyorum:

"Pelin Esmer'in büyük başarısı, bize köylü-kentli ayrımını neredeyse unutturan, tüm doğallığı içinde yakalanmış, tanımayı ve diyelim ki köy kahvesinde birlikte oturup sohbet etmeyi isteyeceğimiz bir avuç kadını (ve elbette yanıbaşlarındaki erkekleri) tanıtabilmesinde...Ve bunu yaparken zorlama bir belgeci tavrına değil, gerçek ve özgün bir kadın girişimine yaslanmasında".

Ve yazımı şöyle bitirmiştim: "Sanki Akdeniz coğrafyasıyla nefes alan bir tür modern köy kültürünü temsil eden, sınıfsal engellerle birlikte cinsiyete dayalı bir ayrımcılığı da aşmaya kararlı bir yürekli kadınlar topluluğu, gerçekten de izlenmeye değer bir gösteri oluşturuyorlar. Hem eğlenmek, hem öğrenmek, hem de düşünmek için". (Sinemamızda Değişim Rüzgarları, 2005-2010/ Remzi)

Ardından 11'e 10 Kala geldi. Ve bu filmi açık biçimde eleştirdim: olumsuz olarak...(Ayni kitapta okunabilir). Ama 2012'de gelen Gözetleme Kulesi beni mest etti. Yönetmenimiz yine bir belgeci tavrıyla yola çıkıyor (anlaşılan bundan hiç vazgeçmeyecekti), ama öyle farklı yerlere ulaşıyordu ki...Ve bu filmi iki yıl sonra çıkan 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma almadan edememiştim.

Sonra İşe Yarar Birşey (2017). Ve ilk filmine dönüş yapan bu sempatik belgesel. Bu kez ilke olarak yine ayni kadınlar ekibi, yine o yöredeki harikulade doğa manzaralarıyla, ama ayni zamanda belli bir yoksulluğun, susuzluğun, çaresizliğin ve bunların getirdiği doyumsuzlukların içinde, çıkışı yine tiyatroda arıyorlar.

Aslında Pelin onlarla ilişkisini hep sürdürmüş. Oyun'un dünya çapındaki başarısı kadınları teşvik etmiş. Ve içlerinden bir grup daha çıkmış. Buluşmuşlar, kimi şenliklere katılmışlar. İlk filme katkıda bulunan Hüseyin Arslanköylü'nün sonradan Mersin Belediyesi Tiyatro ve Sinema Müdürü olmasıyla, Pelin'e göre "Yolun, suyun zor gittiği yerde, hayatlarında tiyatro görmemiş insanlara tiyatro ve sinema götürmeye kalkışmışlar". (Altyazı dergisi, Kasım-Aralık 2019 sayısı)

Ve sonunda bu yeni filme girişmişler. Bu kez Shakespeare'i ve onun Kral Lear oyununu çıkış noktası almışlar. Yine Pelin'in deyişiyle "Shakespeare'in cümleleri kendiliğinden kadınların cümlelerine dönüşür hale gelmiş". Ve film ortaya çıkmış.

Aslında elbette edebiyatın en hasıyla Toros köylülerinin jargonunu buluşturmak kolay iş değil. Ama imkansız da değil. Pelin'in o söyleşide verdiği örnekler, bunu gayet iyi biçimde kanıtlıyor.

Ve kadınlar hala formda. O ilk filmin Behiye Yanık, Cennet Güneş, Ümmü Kurt, Fatma Fatih, Zeynep Fatih gibi ‘oyuncuları' yine karşımızda....Gerçi gençler yaşlanmış, küçük kızlar kadın olmuş. Bu ve de erkeklerin yokluğu kimi fanteziler yaratmış: örneğin Kral Lear'i yer yer takma bıyıkla oynamak... Ya da kız evladın annesinden daha yaşlı durması gibi....

Ama ne gam!...Toros açık havasına taşınmış bu Orta Çağ İngiliz saray dramı, sanki bu deplasmandan kazançlı çıkıyor. Ve yeni açılımlar kazanıyor, yeni hınzırlıklara kanat açıyor.

Özellikle belgeseli, özgün ve özgür girişimleri sevenler için. Ama koşulsuz Shakespeare hayranları ne der, bilemem!..

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

Bir sinema tutkulusunun ölümü ve düşündürdükleri

Ölüm ilanlarının dışında ne yazılı basında ne de TV’lerin kültür saatlerinde hiç anılmadı. Oysa kapsayıcı bir bakışla, bugün Yeşilçam öncesi, kendisi ve sonrasındaki onca filmin önemli bir bölümü, bugün Sami Şekeroğlu sayesinde bizim olmuştu

"
"