Evet, işte böyle oldu. Türk demokrasi tarihinin en yoğun, en gergin, en sinirli, her türden görüş sahipleri için (gerçekten öyle olmasa da) adeta en yaşamsal gözüken bu yerel seçimleri de sonuçlandı.
Sayısız arkadaşım ve meslektaşım gibi, bendeniz de naçizane ne denli düş kırıklığına uğradığımı belirtmeli miyim? Öyle güzel belirtildi, öyle gerçekçi yorumlar yapıldı ve sağduyulu yaklaşımlar getirildi ki... Ne ekleyeyim?
Doğrudur: Demokrasi kolay öğrenilmiyor. İngiltere ünlü Magna Charta ile monarşinin en yoğun çağında bireysel özgürlüklere güvence getirdiğinden beri sekiz yüzyıl geçti!.. Fransız ihtilali kendi monarşisini devirip Özgürlük / Eşitlik / Kardeşlik ilkesini dünyaya yaydığından beriyse, iki buçuk yüzyıl... Kolay mı öğreniliyor her şey? Bizim 60 yıllık demokrasimiz, bu yaşam ve düşünme biçiminin yerleşmesine yetti mi? Onun temel ilkelerini iyice benimseyip içselleştirebildik mi?
Elbette öyle olmadı. Şimdi artık yeni bir dönem ve farklı bir deneyim yaşanacak: aldığı yüzde 45 oya dayanarak gitgide tiranlaşmaya ve bir tek adam rejimine kaymaya hevesli bir siyasetçiyle, geri kalan ve çoğunluğu oluşturduğu açık olan yüzde 55’in savaşımı.
Elbette bu tümüyle demokrasinin sınırları içinde yapılacak, baskıların, kısıtlamaların ve zorbalıkların olmadığı bir çağdaş siyaset ikliminde gelişmesi gereken bir savaşım. Ancak hazretin daha ilk balkon konuşması hiç umut vermiyor.
Demek ki uzun, sabırlı ve soğukkanlı bir döneme hazırlanmak şart. Bunun başka yolu yok. Bu ülkenin gerçekten düşünen ve inanmış insanlarının eninde sonunda her türlü hakkın korunduğu, hukukun tüm gerekleriyle yeniden inşa edildiği, devletin tüm kurumları arasında yeniden güven ve saygının ihdas edildiği bir düzeni, elbirliğiyle hayata geçirmesi gerekiyor. Başka çaremiz yok!..