02 Nisan 2014

Seçim sonrası: Umutla umutsuzluk arasında...

Evet, işte böyle oldu. Türk demokrasi tarihinin en yoğun, en gergin, en sinirli, her türden görüş sahipleri için (gerçekten öyle olmasa da) adeta en yaşamsal gözüken bu yerel seçimleri de sonuçlandı.

Evet, işte böyle oldu. Türk demokrasi tarihinin en yoğun, en gergin, en sinirli, her türden görüş sahipleri için (gerçekten öyle olmasa da) adeta en yaşamsal gözüken bu yerel seçimleri de sonuçlandı.

Sayısız arkadaşım ve meslektaşım gibi, bendeniz de naçizane ne denli düş kırıklığına uğradığımı belirtmeli miyim? Öyle güzel belirtildi, öyle gerçekçi yorumlar yapıldı ve sağduyulu yaklaşımlar getirildi ki... Ne ekleyeyim?

Doğrudur: Demokrasi kolay öğrenilmiyor. İngiltere ünlü Magna Charta ile monarşinin en yoğun çağında bireysel özgürlüklere güvence getirdiğinden beri sekiz yüzyıl geçti!.. Fransız ihtilali kendi monarşisini devirip Özgürlük / Eşitlik / Kardeşlik ilkesini dünyaya yaydığından beriyse, iki buçuk yüzyıl... Kolay mı öğreniliyor her şey? Bizim 60 yıllık demokrasimiz, bu yaşam ve düşünme biçiminin yerleşmesine yetti mi? Onun temel ilkelerini iyice benimseyip içselleştirebildik mi?

Elbette öyle olmadı. Şimdi artık yeni bir dönem ve farklı bir deneyim yaşanacak: aldığı yüzde 45 oya dayanarak gitgide tiranlaşmaya ve bir tek adam rejimine kaymaya hevesli bir siyasetçiyle, geri kalan ve çoğunluğu oluşturduğu açık olan yüzde 55’in savaşımı.

Elbette bu tümüyle demokrasinin sınırları içinde yapılacak, baskıların, kısıtlamaların ve zorbalıkların olmadığı bir çağdaş siyaset ikliminde gelişmesi gereken bir savaşım. Ancak hazretin daha ilk balkon konuşması hiç umut vermiyor.

Demek ki uzun, sabırlı ve soğukkanlı bir döneme hazırlanmak şart. Bunun başka yolu yok. Bu ülkenin gerçekten düşünen ve inanmış insanlarının eninde sonunda her türlü hakkın korunduğu, hukukun tüm gerekleriyle yeniden inşa edildiği, devletin tüm kurumları arasında yeniden güven ve saygının ihdas edildiği bir düzeni, elbirliğiyle hayata geçirmesi gerekiyor. Başka çaremiz yok!..

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"