27 Mayıs 2021

Sanki başka bir dünyadan gelen elçiler

Atilla Dorsay Netflix'te yayınlanan The Dig'i yazdı

KAZI  

X X X

(The Dig)

Yönetmen: Simon Stone
Senaryo: Moira Buffini
Görüntü: Mike Eley
Müzik: Stefan Gregory
Oyuncular: Carey Mulligan, Ralph Fiennes, Archie Barnes, Danny Webb, Robert Vilford, James Dryden, Stephen Worrall, Ben Chaplin, Lily James, John Flynn, Joe Hurst, Raul Ready

Netflix yapımı, 2021

Netflix'ten şaşırtıcı bir film. Öylesine klasik bir atmosfer içeriyor, öylesine aykırı motiflere dayanıyor ve öylesine kalıpların dışına taşıyor ki... Ama hem Netflix patronları, hem de filme bayılmış gözüken kimi eleştirmenler sanırım bu seçimi yeterince doğruluyorlar.

Film tam 1939 yılında geçiyor. Önemli bir tarih: Hem büyük savaşın başlangıç yılı, hem de (izninizle) benim doğum tarihim!..

Bu İngiliz filmi, ülkenin Suffolk yöresindeki bir şatoda açılıyor. Orada yaşayan bayan Edith Pretty, dul bir kadındır. Oğlu ve hizmetçileriyle yaşayan, başlıca arzusu çevrede var olduğu bilinen höyükleri kazıp içerdikleri olası tarihi kalıntıları bulmak olan...  

Bunun için çevrede "kazıcı" olarak bilinen, yani kendi kendisini yetiştirmiş bir tür arkeolog olan Basil Brown'a başvurur. Bu orta yaşı geçmek üzere, biraz dalgın ve içe dönük adam, uzun pazarlıklardan sonra haftada 2 sterline işi kabul eder. (İngiliz parası ne kıymetliymiş o yıllarda!)

Buraları filmde dendiği gibi "1000 yıldır sürülen topraklar" olarak bilinir. Dolayısıyla kazı zordur; pek bir şey kalmamış olabilir. Ama Edith'in tutkusunu paylaşan Basil, işe başlar. Ve geniş bir yardımcı kadroyla birlikte kazı işi sürer. Taa ki toprağın altında gerçekten de Vikinglerden bile eski, erken Anglosakson döneminden kalma bir gemi, içindeki sayısız değerli objeyle birlikte bulununcaya dek...

Ama bu sefer başka sorunlar çıkar. Bir yandan, kazıyla ilgilenen özel bir müzenin yanı sıra, ünlü British Museum da bulunanlara el koymak ister. Öte yandan, kadınlı-erkekli kazı ekibi arasında ilişkiler, giderek yasak aşklar doğar. Ve de Edith'in kalbiyle ilişkili ciddi sağlık sorunları ortaya çıkar.

Sanki bir savaş öncesi belgeseli

Film 2007'de yayınlanmış olan John Preston imzalı bir romandan uyarlanmış. Mike Eley'in görüntüleri İngiliz taşrasından harika manzaralar sunuyor. Kazı olayı kendine özgü bir gerilime kavuşturulmuş. Ve küçük hazineler çıkmaya başlayınca edilen şu söze bakın: "Bunlar sanki başka bir dünyadan gelen elçiler gibi!"

Öte yandan filmde savaş da var. Uzaklarda olsa da... Felaket yaklaştıkça herkesi esir alan bir telaş... Habire gökte uçup duran uçaklar... Ama öte yandan tutkuyla başlanmış bir işi öyle sürdürüp finale erişme kararlılığı. Yani o yağmurlu iklimde, her fırtınada geminin üstünü örtme çabaları. Bulunanları bir yandan fotoğraflama ve de koruma telaşı. Ve de dediğim gibi, önlenemez yasak aşklar... Ayrıca savaşın başlarında İngiliz taşrası üzerine bir belgeseli de andırmıyor değil.

Bu romantik, estetik ve yumuşak film belki yeterince entrika içermiyor heyecan arayan seyirciler için... Ama yine de akıllarda yer eden bir film. Kimi çok etkili sahnelerin de katkısıyla... Örneğin Basil Brown'ın küçük oğlana teleskopla yıldızları göstermesi... Ani bir elektrik kesintisi tatbikatı... İlk kez bir obje, bir antik yüzük bulma sahnesi. Ya da Basil'in çöken höyüğün altında kalarak ölüm tehlikesi atlatması gibi...

Film genelde o klasik İngiliz oyun geleneğinden yararlanmış. Başta iki usta oyuncu, Ralph Fiennes ve Carey Mulligan ikilisi olmak üzere... Ki adı konmamış bir aşkı oynuyorlar denebilir. Diğer oyuncular da üzerlerine düşeni yapıyorlar. Özellikle yakışıklı fotoğrafçı Rory'de Johnny Flynn, şişman müzeci Phillips'de Ken Scott ve müzeci çift Piggot'larda Ben Chaplin ve Lily James...

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"