15 Nisan 2023

Salvatore Adamo'nun son Türkiye konseri

Sana daha nice ömürler, Adamo...

Son günlerin hayhuyu içine Adamo'nun konseri de karıştı. Sevgili Sungu Çapan'ın cenazesi, SİYAD töreni gecesi, İstanbul Film Festivali içinde gösterilen Sinematek ve Onat Kutlar belgeseli gösterimi derken, gençliğimizin ilahlarından İtalyan kökenli, resmen Belçikalı olan Salvatore Adamo'nun İş Bankası Kültür Salonu'nda verdiği konser... Gerçekten de bu biz eski kuşak için büyük bir olaydı. Ancak hıncahınç dolu salonda daha genç kuşaklardan da az temsilci yoktu.

Adamo'yu daha önce de izlemiştik. Ben ilk gelişini ve eski Atlas sinemasındaki konserini hatırlıyorum. Özellikle Tombe La Neige - Kar Yağıyor şarkısı, özlemle andığımız Fecri Ebcioğlu'nun eline geçerek Her Yerde Kar Var adlı bir klasiğe dönüştüğünde... Onu ne kadar sevmiştik... Gerçi Ebcioğlu'nun "Dönsen köşeden şöyle/ Şarkı söylerim böyle" ya da "Kes ağlamayı artık/ Bak oldu sana yazık" gibi sözlerini benimsemek kolay değildi!.. Ama ne gam... Melodiler öylesine güzeldi, şarkılar öylesine şurup gibiydi ki... [Ben 20. yüzyıl pop-müziğini anlatan tuğla gibi kitabıma Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar (Remzi, 2003) adını boşuna mı koymuştum!]

Ve bu işbirliği sürdü. Ebcioğlu, Amour Perdu adlı şarkısını Sen Sevme Beni, Crier Ton Nom adlı şarkısını ise İsmini Haykırıyorum şeklinde çevirdi. Ve hepimiz onları ezberleyip söyledik. Benim gibi frankofon'ların işi daha ağırdı: onları iki dilden de bilmek zorunda idik!..

Evet, onun Atlas sinemasındaki ilk konserinden söz ediyordum. 1964 yılındaki o konserde sıra Toımbe La Neige'e gelince, hiç unutmam, balkondaki seyirciden aşağıya atılan pamuk parçaları sanki salona kar yağdırmıştı!.. Sonrasında 2014'de gelmiş ve Cemal Reşit Rey'de söylemiş. Bense o konsere nedense gidememişim. 

Bu kez, geçtiğimiz Çarşamba akşamı İş Kültür'de yapılan konserini kaçırmadık. İki saat kadar süren konserde, 1943 doğumlu olduğuna göre tam 80 yaşındaki sanatçıyı değişik izlenimlerle seyredip dinledik. Değişik diyorum; çünkü söylemek gerekir ki sesi çok şey yitirmişti. Önceleri bunu neredeyse acıyla ve üzüntüyle izledik.

Ama sonrasında izlenimler çeşitlendi. Öncelikle bize yepyeni birkaç beste sundu. Ses eksikliğine rağmen çok hoş şarkılardı. Giderek o efsane olmuş parçalara geçti. Crier ton Nom, Amour Perdu, La Nuit, Dolce Paola, Si Jamais... Viens Ma Brune, Laisse Mes Mains sur Tes Hanches. Une Meche de Cheveux... Ton Nom, İnch'Allah, Quand les Roses... Ve sahnede 8 kişilik bir orkestra eşliğinde, ön planda cıvıl cıvıl bir Adamo... Birkaç mikrofonu birden idare edip birinden öbürüne geçen, çok seyrek oturan, her şarkıdan sonra biraz su içen, o arada oradaki bir müzisyenin eminim kulağına söyleyeceği parçanın adını fısıldadığı... Aralarda Türkçe "Teşekkür ediyorum" demeyi de ihmal etmeyen...

Elbette Her Yerde Kar Var'ı en sona bıraktı. Ve onu da bir bölümüyle Türkçe söyledi. Tahmin edebileceğiniz gibi, neredeyse tüm seyirciyle birlikte... Ve sonrasında kolay kolay bitmeyen bir alkışla...

Evet, 80 yaşındaki bu şarkıcının hâlâ unutulmadığı ve en popüler olduğu yer ne Fransa'dır, ne İtalya, ne de Belçika... Orası olsa olsa Türkiye olur. Çünkü kültür böylesine seyyar, gezgin, sürprizli bir olaydır. Ve hiç beklenmedik yerlerde fışkırıverir.

O gece ben sanki böyle garip bir duyguyu yaşadım. Ve çok mutlu oldum. Sana daha nice ömürler, Adamo... Tüm bunları söyledikten sonra, şunu da ekleyeyim: Bu yoğun etkinlik bitmiyor. Bugün (cumartesi) film festivalinin geleneksel brunch'ı var: Galatasaray'daki Alman Goethe Enstitüsü'nde... Akşam ise Tünel'deki Tarık Zafer Tunaya kültür merkezinde, 90'ını aşmış Yeşilçam senaryo yazarı Safa Önal gecesi var. Oraya da yetişmeye çalışacağım!..


Fotoğraflar Leman ve Atilla Dorsay tarafından çekilmiştir.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım