05 Haziran 2024

Safranbolu'yu keşfetmek, ona aşık olmak demek

Hayatımda bana en çok dost kazandıran festivaldi desem sanırım yanlış olmaz

Kendimizi güzel Anadolu'nun bağrına atmak eşimle yapmayı en çok istediğimiz şeylerden biridir. Bu konuda hiçbir fırsatı kaçırmamaya çalışırız. Hele bu bir davetse... Sizi evinizden alıp götürecekler, üstelik bir de ödül vereceklerse... Kaçar mı?

Biz de bu fırsatı kaçırmadık. Ve yıllar önce görüp biraz unuttuğumuz güzel Safranbolu'dan gelen öneriye kucak açtık. Karşılaştığım en iyi şoför diyebileceğim Ömer Küçükay'ın bizi orada iyice dost olacağımız, vaktiyle Safranbolu üzerine yaptığı belgesel filmle burasını çok iyi tanıtan merhum Süha Arın'ın kardeşi Reha Arın ve eşi Şehnaz'la birlikte yine dost senarist - yönetmen Yeşim Ustaoğlu'nu da evlerinden alarak, bu yolculuğa çıktık. 

Şoförumüz Ömer dönüşte bizde Yeşim Ustaoğlu ile

Kabaca 4-5 saat kadar süren yolculukta özellikle dikkatimi çeken bir şey, yolda Safranbolu levhasının hiç olmamasıydı. Evet, burası bir kent değil, Karabük vilayetinin bir ilçesiydi. Ama 1994 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınmış, kendi varlığını eski evleri, mahalleleri, etrafını çevreleyen ormanları ve sayısız özellikleriyle çok iyi korumuş bir kasaba... Kara Yolları yönetiminin biraz daha dikkatini hak etmiyor muydu? Şüphe yok ki ediyordu.

Soldan Yeşim, Reha Arın, ben, şoför ve Ceyda Arın

Burada birkaç unutulmaz gün geçirdik. O eski evler içeren semtlerini, o evlerin Konak diye çağrılan en önemlilerinin otellere dönüştürüldüğünü fark ettik. Ki bizim otelimiz Saffronia da bunlardan biriydi. Çok sempatik sahibinin adı da Mutlu çıkmaz mı? Mutlu Çidem de iyi bir eşi olan, gerçekten mutlu biriydi. Ama bu adı ilk kez bir erkekte görüyordum ve çok da sevdim.

Otelimizin sahibi Mutlu Bey'le
Otelimize bakış; eski bir konak

Ve sürekli gezdik. Çarşılarını, bir ana caddesinin yanında o daracık, kıvrımlı ve kaynayan sokaklarını, kentte birkaç yerde bize orada doğmuş ve kente damgalarını basmış birkaç büyüğü hatırlatan heykel veya binaları... Bunlardan biri unutulmaz opera sanatçısı Leyla Gencer'di ve kentin orta yerindeki büstü doğrusu etkileyiciydi. 2000 yılından beri yapılagelen bir Uluslararası Altın Safran Belgesel Festivali hâlâ sürüyor ve bu mevsimde sayısız yerli (bir avuç da yabancı) ziyaretçiyi kendisine çekiyordu.

Çarşının içinde harika dükkânlar var.
Safranbolu'nun göz yaşartacak güzellikteki evleri

Ama bu yıl bu festival yine bir ünlüye, buralı olan ve Nisan 2024'de kaybettiğimiz büyük sinemacı Türker İnanoğlu'na adanmıştı. Bu yıl benim davet edilmem bunun bir sonucuydu. Nitekim oradaki söyleşimi tümüyle buna ayırdım ve onu iyice andık. Ayrıca bana kapanış gecesinde bir Onur Ödülü verilmesi de bunun bir sonucuydu. Herkese teşekkürlerle... Bu arada kentte ona adanmış birkaç üniversite ve okul binası da dikkat çekiciydi.

Türker İnanoğlu adını taşıyan binalardan biri

Ama doğrusu en çok birkaç kişiye teşekkür borçluyum. Öncelikle belediye başkanı sayın ve sevgili Elif Köse hanımefendi... Benim kişisel çağrı biçimimle o tam bir Lady idi. Tıpkı benim gibi mimar olan ve bunu da misyonuyla kaynaştıran... Son dönemde gelmiş yeni CHP'lilerden değil. Çok öncesinden iki dönemde seçilmiş, halkıyla tümüyle bütünleşmiş, nezaketle bilgiyi, enerjiyle sevgiyi, sorumlulukla görev duygusunu iyice kaynaştırmış bir Lady... Onun halkının içindeki rahatlığını, bize gösterdiği kibarlığı ve samimi ilgisini hiç unutmayacağım. Sanırım son dönemde tanışma fırsatını bulduğum kadın başkanların en önemlisi...

Harika bir dostluk kurduğumuz sayın başkan Elif Köse ile
Leman'la Leyla Gencer büstünün altında
Yine Elif Köse hanımefendi ile

Ve elbette başkaları. Yakın yardımcılarından Soner Alkan örneğin... Siyasal inançlarımızın yanı sıra, sanatta da öylesine kaynaştık ki o ve eşi Ceyda hanımla... Hele müzikte... Ben eski bir şarkıyı –alaturka veya pop; önemli değil- mırıldanmaya başlamayayım; hemen bana katılıyor ve bir düet yapıyoruz. Konser bile verebiliriz!... Orada bizi hiç yalnız bırakmadı ve her şeyimizi organize etti.

Çok iyi dost olduğumuz Soner Alkan ve eşi Ceyda ile.

Ayrıca yine görevliler ya da belgesel yarışma için gelmiş filmciler veya jüri üyelerinden birçoğuyla da çok kaynaştık. Buna hayatımda bana en çok dost kazandıran festivaldi desem... Sanırım yanlış olmaz.

Sahnede ödülüm için konuşurken

YARIN: BAŞKA ÜNLÜLER, DEĞİŞİK GEZİLER

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

Bir aydın olarak İsrail suçlarına kapsayıcı bakışım

Onca yıl sonra, Yahudilerin ilk ve de son devleti nasıl oluyor da böylesine büyük bir soykırıma bizzat kendisi girişmiş bulunuyor?

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

"
"