22 Nisan 2017

Rüyalarında aynı geyikleri görenler

Bu tuhaf, ayrıksı ve büyüleyici bir kadın- erkek ilişkisi öyküsü

 

BEDEN VE RUH    (Teströl Es Lelekröl/ On Body and Soul)   

X  X  X  X

Yönetmen ve senaryo: İldiko Enyedi
Görüntü: Mate Herbai
Müzik: Adam Balazs
Oyuncular: Alexanrda Borbely, Geza Morcsanyi, Reka Tenki, Zoltan Schneider, Ervin Nagy, Tamas Jordan, İtala Bekes

Macar filmi.

 

 

Ödüllü Macar kadın yönetmeni İldiko Enyedi (1955 doğumlu) 90’larda ortaya çıkmış, bir avuç ilginç filmden sonra Simon Magus (1999) filminden beri TV için çalışmakla ya da kısa filmlerle yetinmişti.    

Uzun filmlere 17 yıl sonra yaptığı bu dönüşse 2017 Berlin festivalinde aldığı Altın Ayı ile dikkatleri çekmiş, son İstanbul festivalinin de en beğenilenleri arasında yer almıştı.

Bu tuhaf, ayrıksı ve büyüleyici bir kadın- erkek ilişkisi öyküsü. Budapeşte yakınlarındaki bir mezbahada geçen film, içine dönük, gizemli ve gözlemci mali işler müdürü, orta yaşlarındaki Endre ile kalite denetimcisi olarak yeni işe başlayan son derece ürkek, kapalı ve hasta bir ruha sahip Maria’nın hikâyesi.

Artık kadınlarla ilişkiler defterini kapatıp cinselliğe de sırt çevirmiş Endre ile henüz hayatın eşiğinde, bırakınız seksi dokunmayı bile bilmeyen, ne erkeklerle, ne doğa veya nesnelerle ilişki kuramayan Maria, garip bir biçimde birbirlerine çekiliyorlar: belki aynı rüyaları da görmenin katkısıyla...

Ki bu rüyalarda çevredeki ormanda özgürce dolaşan görkemli geyikler olduğu kadar, kurumda haincesine kıyılan hayvanların da katkısı vardır. O geyikler ki hemen başlarda yer alan görüntüleri nefes kesicidir ve bizlere filmin aynı zamanda hayvanlar üzerine olduğunu duyurur.

Nasıl duyurmasın ki... Hem çalışma yeri bir mezbahadır. Hem de Maria’nın yönetmelik gereği göründüğü psikiyatr, onun ve Endre’nin aynı rüyaları, yani o geyikleri gördüğünü anlayınca bu işe şaşıp kalır.

Ama bu elbette insanlar üzerine bir filmdir. O tuhaf binada ve çevresindeki doğada insan-hayvan ilişkilerinden çok, çalışanların özellikle Maria’ya, ama aslında bu ikiliye mesafeleri, giderek nefretleri belirir. Ve bu tuhaf film belli bir gerilime doğru kayar.

Genelde ağır bir tempoyla gelişse de kimi sahneleriyle ölümsüzleşen ilginç bir film; has sinemaseverler için alışılmış sinemaya yaman bir meydan okuma...

 

İhtiyarların ilk ve son banka soygunu

 

 

SON MACERA  (Going in Style)   X  X  X

Yönetmen: Zach Braff
Senaryo: Theodore Melfi
Görüntü: Rodney  Charters
Müzik: Rob Simonsen
Oyuncular: Morgan Freeman, Michael Caine, Alan Arkin, Ann-Margret, Chistopher Lloyd, Matt Dillon, John Ortiz

Warner Bros filmi

 

 

1979 yılının sempatik, ama çoktan unutulmuş bir filminin yeniden çevrimi. O yapım yönetmen Martin Brest’in ilk filmiydi. Ve dönemin yaşlı üç oyuncusunu (George Burns, Art Carney ve Lee Strasberg) birlikte bir soygun yapan üç eski arkadaş olarak perdeye getiriyordu.

Komedyen Zach Braff’ın yönettiği bu yeni yapım, genelde eskisine kıyasla çok daha parlak bulundu. Öncelikle konu güncellenmiş ve kapitalizmin ağababası ABD’de sistemin zor duruma düşürdüğü özellikle yaşlı ve emekli kesimin sorunları ön plana çıkmış.

Üç eski arkadaş, Willie (Morgan Freeman), Joe (Michael Caine) ve Albert (Alan Arkin) hayatlarının sonuna yaklaşmış sevimli ihtiyarlardır. Ama hepsinin mali durumları birden bozulur. Ya banka kredilerini ödeyemedikleri için evlerini kaybetme noktasına gelirler. Ya emeklilik maaşları şirketin iflas edip satılmasıyla tehlikeye girer. Ya da hepsi birden!...

Filmin hemen başında bankasında bulunan Joe, maskeli soyguncuların yaptığı bir soyguna tanık olur. Ve canını zor kurtarır. Sonra durumları iyice çıkmaza girince,  benzer bir soygun yapmak tek çare haline gelir. Ve o noktadan sonra, bu umutsuz gözüken işe girişirler.

Soygun komedisi sinemada zaman zaman işlenmiş bir türdür. Özellikle bir zamanların popüler Rat Pack grubunun (Frank Sinatra ve dostları) sürüklediği Oceans’11 ve devam filmleri hatırlanabilir.  

Bu yeni deneme hiç de fena değil. Özellikle üç baş oyuncu sayesinde... Hepsi Oscar’lı ve her boyaya girip çıkmış oyuncularımız, filmde tüm enerjilerini koruyorlar.  En yaşlıları olan Michael Caine (1933 doğumlu!) başta olmak üzere...

Geleceğe Dönüş serisinin unutulmaz oyuncusu Christopher Lloyd iyice bunamış ve çok eksantrik bir kişiliğe hayat veriyor. Güzeller güzeli Ann-Margret ise hayli yıpranmış olsa da zavallı Albert’in peşini bırakmayan ve ona ateşli seks geceler vaad eden dilberde gayet iyi.

Filmin sistem eleştirisini çok ciddiye almayabilirsiniz. Ayrıca bir soygunun ve onu yapanların böylesine sempatik gösterilmesine de karşı çıkabilirsiniz.

Ama şu sözlere bir bakın. Kahramanlarımızdan biri şöyle diyor:

“Bu bankalar ülkeyi mahvetti. Birçok insanın rüyalarını yok ettiler. Ve bu yanlarına kar kaldı. Biz, üç moruk, bunu deneriz. Başarırsak saygın bir emekliliğe kavuşuruz. Olmaz da yakalanırsak, üç yatak, günde üç öğün yemek ve şimdikinden çok daha iyi bir sağlık güvencemiz olur”.

Bu sözler karşısında ne denebilir? Ve sempatimiz kimin yanında olur? Hele o üç büyük aktörü keyifle izlerken...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"